Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamış: “Türkiye’de akademik özgürlüğün olmadığı bir üniversite filan söz konusu değil. Herhangi bir üniversitede özgürlüğü kısıtlamak diye bir derdimiz yok”

İktidarın hoşuna gitmeyen görüşleri yüzünden, üstelik kıdem tazminatı da ödenmeksizin, beş yıl önce üniversitedeki görevine son verilen ve son bir yıl içinde iki defa üniversitelerde ifade özgürlüğünü yazı konusu yapmış olan bir akademisyen-yazar olarak bu açıklama hakkında ne söylesem bilemiyorum!

Yine de, şöyle bir düşündüğümde aklıma ilk gelen şu: Cumhurbaşkanı eğer ‘’akademik özgürlük’’ün anlamını gerçekten bilerek bu sözü söylediyse, o zaman bunu ‘’üniversite’’ kavramını aşağılamak için yapmış olabileceğini düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Ve bir de, kendi iktidarının mağdur ettiği binlerce bilim insanının mağduriyetiyle dalga geçmek için…

Öyle olamayacağına göre, terimin anlamının zat-ı âlilerince bilinmediği sonucuna varıyorum.

İşe bakın ki, Cumhurbaşkanının bu açıklaması tam da bir meslektaşın eleştirel görüşleri yüzünden üniversite tarafından iş akdinin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunun mahkeme kararıyla tespit edildiği bir zamana rastlıyor (https://www.gazeteduvar.com.tr/yargi-elestiri-nedeniyle-akademisyenin-is-akdi-fesh-edilemez-haber-1527369). Kaderin cilvesi işte!

Oysa, iki aydan az bir süre önce şunu yazmak durumunda kalmıştım: ‘’Bugün gelinen noktada, siyasî iktidarla her konuda değil kısmen dahi mutabık olmayan, hatta hukuk-dışı olanları dâhil hükûmetin icraatını coşkuyla desteklemeyen hiçbir akademisyenin Türkiye üniversitelerinde çalışma şansı maalesef kalmamıştır. Eğer, ’kokmaz-bulaşmazlar’ı bir yana bırakırsak, üniversite kadrolarında halâ tek tük böyle kişiler varsa, bunlar ya bir şekilde gözlerden kaçmış oldukları için halâ oradadırlar ya da görüntüyü kurtarmak için kendilerine katlanılmaktadır.’’ (Diyalog, 10 Mayıs 2021). Hatırlayanlarınız olabilir, bu yazıyı hükümeti eştiren bir sosyal medya paylaşımı yüzünden üniversitesinin Prof. Dr. Murat Erdoğan’ın hakkında soruşturma başlatılması vesilesiyle kaleme almıştım.

Bu arada, son beş-altı yılda üniversiteler ve bilim insanları üzerindeki baskının artmasının münhasıran üniversite yönetimlerinin kendi inisiyatiflerinden kaynaklanmadığını da herkes biliyor. Ve bu meselede üniversiteler YÖK’le uyumlu bir şekilde çalışmakta, hatta birçok örnekte üniversite yönetimleri YÖK’ün talebi veya direktifi üzerine harekete geçmektedirler. Başka bir vesileyle yazdığım gibi: ‘’YÖK bugüne kadar hangi ifade özgürlüğü mağduru akademisyenin arkasında durdu ki! Hatırladığım kadarıyla böyle bir örnek yok, ama binlerce akademisyenin devletin [ve hükûmetin] hoşlanmadığı düşünce ve görüşleri yüzünden üniversiteden uzaklaştırılması YÖK’ün teşviki, desteği veya pasif onayıyla mümkün oldu.’’ (Diyalog, 15 Şubat 2021)

Aslına bakılırsa, bu dönemde akademik özgürlük üzerindeki baskının asıl fâili, üniversiteler ve YÖK’ten de önce siyasî iktidarın kendisidir. ‘’KHK’lılar’’ diye bilinen yüzlerce akademisyenin beş yıl önceki darbe girişimi bahane edilerek üniversitelerden uzaklaştırılması ve üstelik kamusal veya sivil başka hiçbir kurumda çalışmalarına izin verilmemesi şeklindeki yüz kızartıcı icraatın ‘’onuru’’ AKP iktidarına aittir. Bu süreç aslında daha önce ‘’barış akademisyenleri’’ni hedef alan ‘’sürek avı’’yla başlatılmıştı.

Dahası, burada karşı karşıya olduğumuz mesele siyasî iktidarla mutabık olmayan bilim insanlarının üniversitelerdeki görevlerinden atılmalarıyla sınırlı da değildir; bunun kadar vahim bir durum da, kendimden biliyorum, son beş-altı yılda hiçbir ‘’muhalif’’ akademisyenin üniversitelere alınmamasıdır. Üniversitelerdeki kadrolar sadece AKP-MHP’lilere açıktır. O kadar ki, bugün itibariyle ‘’üniversiteler’’in partilileştirilmesi büyük ölçüde tamamlanmış durumdadır. 

Bütün bunlar Tayyip Erdoğan iktidarının aslında akademik özgürlük diye bir meselesinin olmadığını göstermektedir. Üniversitelerin AKP’lileştirilmesi tamamlandığında akademik özgürlüğe zaten ihtiyaç olmayacaktır. Çünkü, zamane ‘’üniversiteleri’’ni kontrol eden AKP-MHP’li kadroların, dünya görüşleri ve ideolojileri gereğince, ‘’özgür düşünce’’ veya ‘’bağımsız araştırma’’ gibi bir dertleri ve öncelikleri zaten olamaz. Malum, onlar için varsa yoksa ‘’Kutsal Türk devletinin bekâsı’’…

(Diyalog, 4 Temmuz 2021)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir