Seçimler yaklaştıkça ulusal siyaset hareketleniyor. Son günlerde ülkenin siyasî gündemini iktidar ve muhalefetin yeni hamleleri meşgul ediyor. AKP iktidarı yeni yasama yılının açılmasıyla Meclisin tatile girmesinden önceki gündemine dönerek, muhalif çevrelerin haklı olarak ‘’sansür yasası’’ olarak andıkları kanun teklifini canlandırdı. Buna karşılık ana muhalefet partisi de Meclise başörtüsünü ‘’serbestleştirme’’yi amaçlayan bir kanun teklifi sundu.
AKP’nin sözde dezenformasyonu önlemeyi amaçlayan ama gerçekte iletişim ve haberleşmeyle birlikte düşünce açıklamalarını daha da kısıtlama ve hükûmetin hoşuna gitmeyen haberler yapan ve görüşler açıklayanları cezalandırma amaçlı girişimi, özellikle genel seçimler arifesinde olduğumuz düşünülünce, hiç te şaşırtıcı değil. Öyle anlaşılıyor ki, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu’nun dediği gibi: ‘’Bu kanun teklifiyle basın özgürlüğünün, haberleşme özgürlüğünün, toplumun haber alma hakkının, siyasal katılma hakkının, düşünce ve ifadeyi özgürce açıklama hakkının daha fazla yok edilmesi tehlikesi hiç olmadığı kadar gerçekleşmeye yakındır.’’
Buna karşılık, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ‘’başörtüsüne özgürlük’’ çıkışı partisi için pek alışıldık bir hamle değil. Gerçi, son yıllarda kadın memur ve kamu çalışanları için başörtüsü serbestliğinin normalleşmesinde CHP’nin yapıcı tutumunun katkısı olduğu inkâr edilemez. Ama yine de CHP’nin bu sorunun ‘’kalıcı olarak çözülmesi’’ için inisiyatif almasını birçok kişi şaşırtıcı buluyor ve partinin geçmişi nazara alındığında bu anlaşılabilir bir durum.
Fakat başka bir açıdan bakıldığında, CHP’nin bu çıkışına pek te şaşırmamamız gerekiyor. Aslına bakılırsa, başörtüsüne özgürlük konusunda bu şekilde inisiyatif almasını Kılıçdaroğlu’nun iktidar bloğuna karşı izlediği gayet akıllıca olan stratejinin bir unsuru olarak görmek gerekir. İki bakımdan: İlk olarak, Kılıçdaroğlu bu atılımla AKP ve Erdoğan’ın epeydir kullanageldiği bir ‘koz’’u elinden almayı amaçlamaktadır. Malum, Kılıçdaroğlu’nun son birkaç yılda başörtüsünün normalleşmesine yaptığı dikkate değer katkıya rağmen, Tayyip Erdoğan onu ve partisini ısrarlı ‘’eski CHP’’nin özgürlük karşıtı günahlarıyla özdeşleştirmeye ve muaheze etmeye devam etmektedir. Oysa şimdi, eğer muhafazakâr kesimde beklenen etkiyi yaparsa, Kılıçdaroğlu’nun bu hamlesi Erdoğan’ın elini zayıflatacaktır.
CHP’nin yasal değişiklik yoluyla başörtüsüne ‘’kalıcı özgürlük’’ sağlamaya yönelik girişimi başka bir bakımdan da akıllıca bir hamle olarak görünmektedir. Şöyle ki: Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü meselesinde Erdoğan karşısında elinin gerçekten güçlü olması hamlesinin samimi olduğuna AKP tabanını da ikna etmesine ve onlara güven vermesine bağlıdır. Çünkü, liderleri başta olmak üzere AKP’li siyasetçilerin ısrarlı propagandalarının da etkisiyle, başörtülü kadınlar ve aileleri AKP’nin iktidardan düşmesi halinde eski baskı döneminin -özellikle de ‘’28 Şubat Süreci’’nde yaşadıkları baskıların- geri geleceği endişesi içindedirler.
Onun için, muhtemeldir ki Kılıçdaroğlu AKP sonrasında kendilerinin iktidara gelmeleri halinde başörtüsü özgürlüğüne ilişkin ‘’kazanımları’’nın ellerinden gitmeyeceği konusunda AKP tabanı başta olmak üzere muhafazakâr kitlelere güven vermeyi amaçlamaktadır. Açıktır ki, yasama organında çoğunluğu elde etmek ve özellikle de cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için, CHP’nin öncülük ettiği siyasî ittifak muhafazakâr tabandan hatırı sayılır miktarda seçmen desteği devşirmek zorundadır.
Bununla beraber, CHP’nin siyasî stratejisinin akıllıca olması zorlukları olmadığı anlamına gelmiyor. Zorluklardan biri, CHP’nin otoriter tek-parti döneminin öncelik ve duyarlılıklarını kısmen de olsa terk etmesine karşı çıkan seçmen tabanından ve okumuş-yazmış destekçilerinden kaynaklanıyor. Malum olduğu üzere, bu kesimin laikçi hassasiyeti ‘’kamuda başörtüsü özgürlüğü’’yle bağdaşmamaktadır. Onun için, bu strateji CHP’ye geleneksel tabanından bir miktar seçmen kaybettirecektir.
Diğer zorluk Tayyip Erdoğan’ın ‘’madem öyle, gelin bu konuda anayasa değişikliği yapalım!’’ şeklindeki karşı hamlesiyle ve bunun arkasından nelerin geleceğinin belli olmamasıyla ilgilidir. Öyle sanıyorum ki, Kılıçdaroğlu’nun anayasa değişikliği konusunda AKP’yle işbirliği yapması inisiyatifin onun elinden çıkması ve değişikliğin içeriğinin büyük ölçüde iktidar partisi tarafından belirlenmesi anlamına gelecektir. Ayrıca, Erdoğan’ın bu konuda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2008 yılındaki anayasa değişikliğinin esas alınması yolundaki çağrısı da CHP’nin geleneksel tabanıyla daha fazla ters düşmesiyle ve ‘’ilerici’’ aydın desteğini önemli ölçüde kaybetmesiyle sonuçlanabilir.
Bazı okuyucuların aklına bu meseleyi hukukî açıdan da ele almak gerektiği gelecektir. Şu var ki, başka bazı meslektaşlarım gibi ben de öteden beri başörtüsü yasağının zaten anayasal ve yasal dayanağı bulunmadığı kanaatinde olduğum için, CHP’nin bu girişimini sadece bir siyasî strateji meselesi olarak görüyorum. Başka bir deyişle, bu konuda yapılacak yasal veya anayasal düzenleme hukukî durumda bir değişiklik yaratmayacak, olsa olsa halihazırda bir veri durumunda olan başörtüsü özgürlüğünü teyit etmek anlamına gelecektir. (Diyalog, 9 Ekim 2022)