Bir süredir ortalıkta ‘’Atatürkçülüğün sivilleşmesi’’ veya sivil bir Atatürkçülüğün doğması gibi sözler dolaşıyor. Bununla, Atatürkçülüğün eskiden olduğu gibi dar bir asker, bürokrat ve aydın grubunun sekter ideolojisi olmaktan çıkarak toplumda geniş bir taban bulmaya başladığına işaret edilmek isteniyor. Bu arada, Atatürkçülüğün yükselişinde, AKP liderliğinin ‘’yerleşik düzen’’ nezdinde iktidarını meşrulaştırmak için Atatürk’e yaptığı atıfların da hatırı sayılır derecede katkısı olduğu düşünülüyor.
Bu arada ‘’Atatürkçülüğün sivilleşmesi’’ tezini destekleyen kamuoyu yoklamaları da gelmeye başladı. Nitekim Metropoll Araştırma Şirketinin ‘’Türkiye’nin Nabzı Kasım Ayı’’ araştırmasında sorulan ‘’Mustafa Kemal Atatürk’ün bu ülkeye yaptıklarından dolayı ona şükran duyuyor musunuz?’’ sorusuna seçmenlerin yüzde 92’sinin “Evet” cevabı verdiği açıklandı.
Bu noktada hemen iki soru akla geliyor: Bir: ‘’Atatürkçülüğün sivilleşmesi’’ diye lanse edilen şeyin gerçek dünyada bir karşılığı var mıdır? İki: Eğer varsa, yani Atatürkçülük gerçekten de sivilleşiyor, toplumsal tabanı genişliyorsa bu ne anlama gelir? Veya bu iddiayı gündemde tutmaya çalışanlar bununla neyi amaçlıyorlar?
Birinci soruyla ilgili olarak en başta şunu belirtmek gerekiyor: Söz konusu kamuoyu yoklamasında yurttaşlara sorulan soruya verilen %92 oranındaki olumlu cevap pek de öyle Atatürkçülüğün sivil taban bulduğu anlamına gelmiyor. Bu bir ideoloji olarak Atatürkçülüğün onaylandığından ziyade, bir devlet ve siyaset adamı olarak Atatürk’ün şahsına yönelik saygı ve takdirin bir ifadesidir. Yani, Atatürkçü (daha doğrusu, Kemalist) ideolojinin sivilleştiği falan yok; en azından belirtilen şekilde formüle edilen soruya verilen cevaptan bu sonuca ulaşılamaz.
Tam da bu nedenle, ikinci soru can alıcı önemdedir: Öyle görünüyor ki, Atatürkçülüğün sivilleştiği tezinin sahipleri Atatürkçü/Kemalist ideolojinin artık toplumun büyük bir kesimi tarafından onaylandığına hepimizi inandırmaya çalışıyorlar. Yani, bu sivilleşme söylemi aslında ‘’sivil’’ bir mesele değil, fakat Kemalist statükonun bir iktidar oyunu gibi görünmektedir. Bu, Türk iktidar elitinin AKP sonrası döneme bir hazırlığıdır: Sanırım bunlar Kemalizm’den hiç söz etmeden, bir el çabukluğuyla Kemalist ideolojinin normlarını toplumun Atatürk’e yönelik takdirinin içine sokuşturmak peşindedirler. Amaç, baskıcı ideolojilerini halk nezdinde meşrulaştırmak ve AKP sonrası dönemi kendileri açısından garantiye almak olsa gerektir.
‘’Atatürkçülük sivilleşiyor’’ söyleminin sahipleri, AKP sonrası dönem için resmî ideolojiye devlet sistemi içindeki ayrıcalıklı mevkiini iade edebilmeyi umuyor olmalılar. Bu bana, önümüzdeki dönemde ‘’Atatürkçülük’’ etrafında sağlanması umulan konsensüse dayanacak sözde istikrar yoluyla demokratik siyaseti ve yurttaş aktivizmini paralize etmek hesabı gibi gelmektedir. Öyle ya, ‘’toplumun da (ne mutlu tesadüf ki, 12 Eylül Anayasası gibi) %92 oranıyla onayladığı’’ Atatürkçülüğün icaplarına –‘’hak-hukuk-adalet-demokrasi’’ diye tutturan üçbeş ‘’meczup’’tan başka- kim itiraz edebilir?
Dikkatinizi çekmek isterim: Eğer bu şekilde resmî ideolojinin daha da güçlü bir şekilde ihyasını başarabilirseler, bu hem ‘’demokratik’’ siyasetin alanının daha da daralması, hem de sivil özgürlüklerin –dolayısıyla sivil toplumun- bastırılması anlamına gelecektir.
Ne var ki, ideoloji olarak Atatürkçülüğün doğası onun sivilleşmesine engeldir. Atatürkçülüğün ordunun ideolojisi olmasını bir yana bırakıyorum, bu ideolojinin ‘’medenilik’’ anlamında da ‘’sivil’’ olmasına imkân yoktur. Bu anlamda sivillik en başta bireylerin insan ve yurttaş olarak onuruna saygı duymayı, herkesin hukuk önünde eşitliğini ve haklarını güvence altına alan bir düzeni gerektirir. Bunun ise, geçmiş pratiğinin de tanıklığına dayanarak, Kemalist ideolojinin jakobenizmiyle bağdaşmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz.
Ama öte yandan, Atatürkçülüğün sivilleşmesi olarak takdim edilen şey resmî ideolojinin toplumsal meşruluğunun gerçekten artması anlamına gelmese de, ‘’sivil din’’in pekişmesiyle ilgili olabilir ki yerleşik düzenin geleceği açısından bu da önemlidir. Sivil dinden kasıt, yurttaşları devlete bağlayan, kamu hayatıyla ilgili din-benzeri değer ve sembollerdir. A. Coleman sivil dini, “bir kişinin yurttaş olarak rolünü ve kendi toplumunun evren, zaman ve tarih içindeki yerini mutlak varlık ve anlamın şartlarıyla ilişkilendiren inançlar, merasimler ve semboller manzumesi” olarak tanımlamıştır. Sivil din, Rousseau’nun ifadesiyle, ‘’yurttaşların kalbini devlete bağlamak’’ için olduğu kadar, onların dinî vecibeleri ile siyasal ödevleri arasında ikilemde kalmamaları için de gereklidir.
Türk sivil dininin odağında Atatürk’ün istisnaî olduğu varsayılan kişiliğinin yüceltilmesi yer almaktadır. Onun için, Atatürk’le bağlantılı her şeye istisnaî bir değer biçen din benzeri bir söylem, yani Türk sivil dini, ‘’müesses nizam’’ın tartışılmazlığının da sigortası olacağı umulmaktadır. Bu başarıldığı ölçüde, herkesin Kemalist ideolojiye ve onun programına bağlanmasına da pek ihtiyaç kalmayacaktır. (Diyalog, 28 Kasım 2021)