Son birkaç gündür büyük fikirler tarihçisi Isaiah Berlin’in (1909-1997) eskiden okuduğum bazı eserlerine tekrar göz atıyorum. Bugün de yazarın, Henry Hardy’nin derlediği tarihli CONCEPTS AND CATEGORIES (1978) adlı kitabında yer alan ‘’Does Political Theory Still Exist?’’ başlıklı denemesini tekrar okurken hatırladım: Ben bu denemeyi ilk olarak Laslett ve Runciman’ın PHILOSOPHY POLITICS AND SOCIETY derlemesinin 2. Serisinden (1962) okumuştum. (Deneme aslında ilk olarak 1961 yılında bir Fransız siyaset bilimi dergisinde Fransızca yayımlanmış)
Başlığının da çağrıştırdığı gibi, Berlin bu denemede siyaset felsefesinin 2. Dünya Savaşı sonrasında gerilediğine, hatta öldüğüne ilişkin o zamanlar yaygın olan iddiayı analiz ediyor. Bu iddiaya göre, 1950’ler ve 60’larda sönen siyaset felsefesi ancak 1971 yılında John Rawls’un meşhur eseri A THEORY OF JUSTICE’in yayımlanmasıyla yeniden hayat bulmuş. Ben de 1990’ların başında Berlin’in bu denemesini zihnimde o soruyla okumuştum. Her ne kadar Isaiah Berlin sonuçta siyaset felsefesi geleneğinin (‘’büyük bir geleneğin’’) ölümünü değil de onda ‘’yeni ve öngörülemez gelişmeler’’i (s. 172) görüyor idiyse de, bu denemeyi okumak yine de kafamdaki soruya kesin bir cevap sağlamamıştı ama bu yolla disiplinin mahiyetini daha iyi kavramıştım.
Öyle veya böyle, 2. Dünya Savaşı sonrasından John Rawls’a kadar siyaset felsefesinin ölü olduğuna ilişkin iddia bana bir türlü makul gelmiyordu. Bu tartışmayla ikinci defa karşılaşmam bundan on yıl kadar önce başka bir derlemede yer alan bir makaleyi görmemle oldu, ki böylece kafamdaki sorunun –aslında sezgisel olarak da farkında olduğum- net cevabını da almış oldum: Bhikhu Parekh, ‘’Political Theory: Traditions in Political Philosophy’’ (A NEW HANDBOOK OF POLITICAL SCIENCE, ed. by R. E. Goodin & H.D. Klingemann [Oxford: 1996], pp. 503-518). Parekh bu makalede sözkonusu iddianın yanlış olduğunu savunuyor. Ona göre, iddia edildiğinin aksine, 50’li ve 60’lı yıllar siyaset felsefesi bakımından gayet zengindi. Yazar görüşünün kanıtı olarak şu eserleri zikrediyor: Michael OAKESHOTT: ‘’Introduction’’ to Hobbe’s Leviathan (1946), Rationalism in Politics (1962); Hannah ARENDT, The Human Condition (1958), Between Past and Present (1961), On Revolution (1963); Isaiah BERLIN: ‘’Two Concepts of Liberty’’ (1958), ‘’Does Political Theory Still Exist?’’ (1962).
Parekh 1950’li ve 60’lı yılların etkili siyaset felsefecileri arasında ayrıca şu düşünürleri de zikrediyor: Karl POPPER, Leo STRAUS, Eric VOGELIN, C.B. MACPHERSON, F.A. HAYEK, R.G. COLLINGWOOD ve George SANTAYANA.
Sıra, Isaiah Berlin’in o meşhur denemesinden birkaç alıntı yapmaya geldi:
‘’Onsekizinci yüzyılın [aydınlanmacı] filozoflarının felsefeyi –özellikle ahlâk ve siyaset felsefesini- empirik bir bilime, bireysel ve sosyal psikolojiye dönüştürme teşebbüsü başarılı olmadı. Siyaset konusunda başarısız oldular çünkü bizim siyasî kavramlarımız insan olmanın ne olduğu hakkındaki kavrayışımızın parçasıdırlar ve bu doğal bilimler tarafından kavranan olgular gibi sırf bir olgu sorunu değildir.’’ (s. 162)
‘’Eğer çeşitli dünya görüşlerine –bilinçli veya bilinçsiz olarak- hâkim olan modelleri, paradigmaları, kavramsal yapıları inceler ve ilgili muhtelif kavram ve kategorileri onların iç tutarlılıkları veya açıklama güçleri bakımından karşılaştırırsak, o zaman uğraştığımız şey psikoloji veya sosyoloji veya mantık veyahut epistemoloji değil fakat ahlâkî, sosyal veya siyasî teoridir veya aynı anda bunların hepsidir.’’ (s. 167)
‘’Rasyonalite, kişinin düşünebileceği ve anlayabileceği nedenler için eylemde bulunabileceği inancına dayanır […]. Yalnızca nedenler veya fonksiyonel korelasyonlar yahut istatistiksel ihtimaliyetlerle değil fakat sâikler ve nedenlerle haklılaştırma ve açıklama isteği, kısaca rasyonel tecessüs var olduğu sürece siyaset teorisi yeryüzünden tamamen kalkmayacaktır.’’ (s. 172)