Ekrem İmamoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne karşı yürütülmekte olan soruşturmalar zincirinde ifadesini bulan, mevcut Reisçi rejimin Cumhuriyet Halk Partisi’ne yönelik olarak 19 Mart’ta başlattığı siyasî saldırı ve sözde yargısal operasyon hız kesmeden devam ediyor.

İmamoğlu’nu gelecek cumhurbaşkanlığı seçiminde saf dışı bırakmayı ve genel olarak ta iktidar yarışında CHP’yi geriletmeyi amaçlayan bu girişim birdenbire ortaya çıkmış değil. Bu operason aslında 2019 Martında yapılan İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminin haksız olarak iptal edilmesiyle başlamış olan bir sürecin şimdilik devamı ve son halkasıdır.

Özgür Özel liderliğindeki CHP, siyasî iktidarın bu saldırısına, başta İstanbul Büyükşehir’inki olmak üzere partili belediyelere ve onların yöneticilerine karşı yürütülmekte olan ceza takibatlarının neden olduğu tepkiyi ülke çapında yaygın bir protestolar serisine dönüştürerek karşılık veriyor. Ancak gün geçtikçe etkisi zayıflamakta olan bu stratejiden şimdiye kadar pek sonuç alınabilmiş olmasa da, Ekrem İmamoğlu’nun er geç tahliye edileceği ve ilk genel seçimde CHP’nin ‘’iktidar’’ olacağı beklentisi CHP önderliği ve partinin sempatizanları arasında yerleşmiş görünmektedir.

Ben bu yazıda CHP sempatizanlarını bayağı etkisi altına almış olan bu iyimser beklentinin gerçekleşme şansı üzerinde soğukkanlı bir şekilde durmak istiyorum.  

Önderlik kadrosu, seçmen tabanı ve medya ayağıyla CHP camiasının bu iyimserliğini ben kendi hesabıma başlıca iki nedenle paylaşmakta zorlanıyorum. Bunu, AKP-MHP iktidarının bir yandan baskıyla (özgürlüksüzlük ve adaletsizlikle) öbür yandan yoksullaştırmayla bunalttığı kitlelerin heyecanını kırmak ve CHP’yi hareketsizliğe sürüklemek için değil, o iyimser beklentinin gerçekçi bir hedefe ve bu hedefi gerçekleştirilebilecek bir siyasî stratejiye dönüştürülmesi gerektiğine işaret etmek için yazıyorum.

Bu bağlamda dikkat çekmek istediğim birinci nokta şudur: Son kamuoyu yoklamaları gelecek cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin muhtemel adayı Ekrem İmamoğlu’nun Tayyip Erdoğan karşısında daha şanslı (% 39’a karşı % 48) olduğunu göstermekle beraber, yasama organı seçimleri bakımından durum o kadar parlak değildir. Parti olarak CHP’nin halihazırda alabileceği oy miktarı AKP’ninkinden 3.5-4 puan yüksek olmakla beraber, % 34 ile 36 bandında yer alan bu oran CHP’nin Mart 2024 mahalli seçimlerindeki oy oranının (% 38) da gerisindedir.

Bu durum, son bir ayda artan mağduriyetinin CHP lehine yarattığı empati ve hatta sempatiye, partinin organize ettiği kınama mitinglerine ve kendiliğinden gelişen diğer hükümet karşıtı sivil potestolara rağmen, taraftarı olan medyanın verdiği izlenimin aksine, CHP’nin oy oranında anlamlı bir ilerleme olmadığı ve en azından yerinde saydığı anlamına gelmektedir. Bu demektir ki, böyle giderse, muhtemel bir seçimde İmamoğlu  cumhurbaşkanı seçilse bile, CHP yasama organında çoğunluğu sağlayamayacaktır. Çünkü TBMM’de çoğunluğu elde edebilmek için CHP’nin oy oranını % 44-45’ler seviyesine çıkarması gerekmektedir. Oysa, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı olduğu bir senaryoda bile, Meclis’te çoğunluğa sahip olmaması halinde CHP gerçek anlamda ‘’iktidar’’ olamayacak ve ülkenin ihtiyaç duyduğu reformları yapması -eğer bunu istiyorsa tabiî- büyük ölçüde zora girecektir. 

Bu da bizi ikinci ve daha önemli meseleye götürmektedir: CHP böyle bir reform iradesine sahip midir veya ne ölçüde sahiptir?… Diyelim ki gelecek genel seçimlerde hem CHP’nin adayı (İmamoğlu veya bir başkası) cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı, hem de Meclis çoğunluğu CHP’nin eline geçti.  Bu durumda ‘’AKP gericiliği’’ne karşı tek alternatifin ulusalcı-Kemalist ideolojiye sımsıkı sarılmak olduğu yolunda her taraftan gelen telkin ve tavsiyelerin baskısı altında bulunan ve kendi tabanının aşağı yukarı yarısının da aynı düşünceyi paylaştığı bilinen CHP gerçekten ‘’reformist’’ olabilecek midir?…

Başka bir deyişle, son haftalarda yaptığı konuşmalarda AKP-MHP baskıcılığını haklı olarak eleştirmesinin dışında, yer yer otoriter tek-parti yönetimine olumlu anlamda referans yapmaktan başka pozitif olarak neler yapmayı düşündüğü hakkında herhangi bir ipucu vermeyen Özgür Özel’in liderliğindeki CHP’nin muhtemel iktidar avantajını carî sistemi liberal-demokratik ilkeler doğrultusunda değiştirmek için kullanacağı kesin değildir.

Görünen o ki, Özel’in CHP’sinin gündeminde, hükümet sistemini parlamenterizme geri döndürmek dışında, rejimin niteliğini özgürlük ve demokrasi yönünde değiştirmek gibi bir madde bulunmamaktadır. Oysa, AKP-MHP ikilisi tarafından içine sürüklendiği bugünkü karabasandan çıkış için Türkiye’nin bir şansı eğer varsa, istesek te istemesek te bu işte öncülüğü ancak en büyük muhalefet partisi olan CHP yapmak durumundadır. 

Gerçi iktidarın yoğun baskısı altında olduğu bugünkü şartlarda CHP yönetiminin soğukkanlı bir şekilde parti programını yenileme çalışması yapabilecek durumda olmadığı düşünülebilir. Eğer öyleyse ve mesele sadece buysa, parti programını çok geç kalmadan çağdaş bir sosyal demokrat partinin ilke ve önceliklerine uygun hale getirmesi için CHP’nin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu konuda asıl görev de, eğer varsa Kemalizmle enfekte olmamış solcu aydınlara düşmektedir ve CHP’yle tekrar bir muhalefet ittifakı kurmayı düşünüyor olması muhtemel olan eski ‘’Millet İttifakı’’ bileşenleri de bu çabayı desteklemelidir.

Yine de bir kere daha hayal kırıklığına uğramak istemeyenlerin bu konuda aşırı beklenti içinde olmamalarında yarar var.  (Diyalog, 20 Nisan 2025)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir