Herbert Stein ‘’The People vs. the People’’ başlıklı editoryal makalesinde devletin içinde insanların kolektif iradelerinin çalıştığı tam bir hayırhah kurum olduğunu iddia etmiştir. Onun gözden kaçırdığı, bir grup insanın devletin yardımı olmadan başka insan gruplarından avantaj sağlayamayacaklarıdır. Stein bizim [Amerikan] siyasetlerimiz ile onları üreten süreçlerin esas olarak etkili ve hakkaniyetli olduklarını, kamuoyunu birebir yansıttıklarını, ortanca seçmenin ılımlı tercihleri tarafından yönetildiklerini ve toplumsal uyuma hizmet ettiklerini varsayıyor gibidir. Eğer zaman zaman etkin olmayan ve/veya hakkaniyetsiz politikalar ortaya çıkarsa, onlardan seçmenlerin kendileri suçlanabilir. Buna tam olarak demokrasinin ‘’lise yurttaşlık bilgisi’’ görüşü denebilir.

Yeni kitabımız Beyond Politics’te (1994) ayrıntılı olarak gösterdiğimiz gibi, bizim demokratik süreç hakkında modern siyasal iktisat veya ‘’kamu tercihi’’ne dayanan çok farklı bir bakış açımız var. Kamu tercihi mensupları politikayı rasyonel, kişisel çıkar temelli, genellikle etkin olmayan ve adaletsiz çıktılarla sonuçlanan bir grup mücadelesi olarak görürler. Biz devletin kaçınılmaz olarak halkın düşmanı olduğu şeklindeki aşırı görüşü kabul etmiyoruz. Biz bürokratlar ve politikacıların sabahları yurttaşlara nasıl zarar verebileceklerini sorarak uyandıklarını düşünüyor değiliz. Bununla beraber, hükümetimizin yaptıklarının çoğunun yanlış, işe yaramaz ve hatta kötü etkili olduğunu düşünüyoruz. Yani, siyaset çok az kişinin istediği sonuçlar üretir. Kamu tercihi iktisatçıları kötü etkili sonuçların niçin standart tarife olduğunu bize göstermişlerdir. Bir politikanın maliyet ve faydalarının aynı kişide nadiren içselleştirildiği bir sistemde aksini beklememek gerekir; ödediğinizin sistemden elde edebileceğinizle pek ilgisi yoktur. Demokrasilerde yurttaş-seçmenler başkalarıyla birlikte ve başkaları için tercih yaparlar. Böylece biz hepimiz potansiyel diktatörlerizdir, fakat her bir oy milyonda veya on milyonda birden daha fazla etmediğinden [siyasal süreçte] çok az güce sahibizdir.

Demokrasinin Romantik Olmayan Yanı

Kurucu babaların korktuğu gibi, demokrasi yozlaşarak karşılıklı soyguna dönme potansiyeline sahiptir. Bu tehlike seçmenlerin karar vermesi ile tüketicilerin karar vermesini karşılaştırdığımızda aşikâr hale gelir. Bir piyasa ekonomisinde, tüketiciler neyi, ne zaman ve ne kadar satın alacaklarına karar vermeden önce fiyatları ve kendi bütçelerini düşünür ve genellikle bu kararı gelecekteki şanslarını ve yükümlülüklerini göz önüne alarak verirler. Seçmenlerin siyasî tercihleri basit ‘’evet’’ veya ‘’hayır’’ oylarına indirgenmesinden farklı olarak, piyasa tüketicilerin tercihlerin sıralamasını ve yoğunluğunu kolayca ifade etmelerine imkân verir. Ve tüketenler (veya kendi isteğiyle yararlananlar) yararlandıkları şeyin bedelini ödemek zorunda oldukları için, tutumluluk teşvik edilir. Ayrıca, tüketim kararları fiyatları yansıttıkları ve değiştirdikleri için, başka tüketicilere (ve üreticilere) başkalarının iktisadî planları hakkında bir sinyal gönderilir. Bu fiyat sinyalleri bir piyasa ekonomisine katılan herkesin iktisadî planları koordine etmesine ve uyumlulaştırmasına yardım eden geri besleme sağlarlar.

Demokratik siyasette ise tersine seçmenler çok kere birbirinin karşıtı olan ikili rol oynarlar; onların yararlanıcılar olarak ve vergi mükellefleri olarak rolleri birbirleriyle doğrudan doğruya bağlantılı değildir. Bir rol piyasada olduğu gibi diğerini disipline etmez. Kendinden sorumlu veya ekonomik olarak sağduyulu/ihtiyatlı karar-verme ahlâkî olarak teşvik edilebilir ama seçmenlerin kendi bütçe kısıtları bunu gerektirmez. Bu vergi mükellefi rolünün oynanmasında, iyi niyetli ve kamusal ruhlu seçmenler kendilerine gelecek olan yararlardaki artışların peşindeyken, kendi vergi ödemelerindeki indirimleri destekleyebilirler. Böylece, yurttaş-seçmenler söz gelişi savunma, sosyal programlar ve tüketicinin korunmasında harcamaların artırılmasını savunabilirken aynı anda vergilerin azaltılmasından, dengeli bütçeden ve azaltılmış devlet kontrollerinden yana olabilirler.   

Daha çok harcama lehinde oy vermek elde edilmesi umulan yararlar yüzünden çekici görünür, ama bu gibi iyi niyetler bu yararları birilerinin ödemek zorunda olduğu bilgisiyle anında disipline edilmez. Ayrıca, seçmenler tercihan zengin başka bir vergi mükellefinin onların özel isteklerini ve diğerkâm dürtülerini finanse etmeye zorlanabileceğini umabilirler. Siyasette, oy verme kararındaki hiçbir şey fiyatları ve bütçeyi karşılaştırmayı gerektirmediğinde, ekonomik insan siyasî elbise giyer ve savurganlıkla suçlanmaz. Bunun yanında, diğerleri pek anlamlı olmadığı zaman malî destekler, iyi hissettiren sosyal programlar veya ideolojik tercihler aramak ta öyle.  Herkes bütçesel bir ‘’ortak malların trajedisi’’ içinde kaybolur. Fakat bu siyasî jokeylik (birinden diğerine atlama) ne onurlandırıcıdır ne de sosyal olarak optimaldir.

Özel Gündemleri Olan Kamu Görevlileri

Seçilmiş siyasetçiler herhangi bir verili faaliyet ve/veya siyasetin bazı seçmenleri memnun ederken başkalarını memnuniyetsiz edeceğinin ve çoğunun da dikkatinden kaçacağının farkındadırlar. Aynı faaliyet politikacının meslektaşları, bürokratlar ve örgütlü çıkarlar üzerindeki güç veya nüfuzunu değiştirebilir. Bu farklılıkları uzlaştırmak pazarlıklar, tavizler, birbirini kollama (log-rolling) ve genel olarak stratejik tercihler gerektirir. Başarılı politikacılar kendilerini görevde tutan, başka politikacılar üzerindeki nüfuzunu koruyan veya artıran ve bürokratların desteğini alan siyasetleri benimseyebilenlerdir. Bunların hepsi ihtiyatlı yurttaş-seçmenin siyaset seçeneklerinin maliyetler ve faydaları hakkında bilgi edinmek için bile yüksek fiyat ödemek zorunda olduğu bir arenada başarılır. Bundan dolayı, politikacılar seçmenlere elde edecekleri yararlardan bahsederken, seçmenler maliyetler hakkında bilgisiz kalırlar. 

Bütün siyasî özneler gibi politikacılar da başka insanların parasını harcarlar, paranın kendilerine harcandığı kişiler arasında ortak hazineye katkı yapmamış olanlar da vardır. Politikacılar tasarruf yapmaktan daha güçlü müşevviklerle karşı karşıyadırlar. Bunun bir nedeni, hükümet harcamalarından yararlanan küçük grupların yaygın vergi mükelleflerinden daha fazla müşevvike ve daha ucuz örgütlenme araçlarına sahip olmalarıdır. Hükümet desteği elde etmek için gitgide daha fazla grup örgütlendikçe -ithalât kotaları, yasal tekeller, gereksiz askerî silah harcamaları, çiftçi sübvansiyonları, siyasî amaçlı bayındırlık işleri, sağlık sigortası artışları, hayat pahalılığı destekleri gibi- neredeyse evrensel bir koruma ve yeniden dağıtım arayışına ulaşmış oluruz. Bütün bunlar modern demokrasiler için büyük bir trajedi demektir: Bir siyasî sistem bazı yurttaşların dar çıkarlarını daha iyi temsil ettikçe, iktisadî gelişmenin teşvikinde ve geri kalanların özgürlüğünü sağlamada daha kötü hale gelebilir. Eğer her bir yurttaşın kolektif çıkarları cebrî yeniden dağıtımdan gelecek daha fazla anlık kazançlar arayışı vaadine yenik düşerse, o zaman herkes daha küçük bir GDP’yi paylaşacaktır. Siyasetçiler için temel problem, onların daha az üretken bir ekonomiden ve daha gönülsüz vergi mükelleflerinden gitgide daha büyük pay isteklerini tatmin etmek zorunda olmalarından kaynaklanmaktadır.

Rasyonel Tartışmaya Karşı Rasyonel Analiz

Mr. Stein’in hükümetle ilgili kişisel tecrübeleri ve akademik araştırmaları bizim bilgimize çok katkı yapmıştır. Onun maliye politikası hakkındaki kitabı, meselâ, siyaset sürecimiz hakkında birçok yararlı sezgi içerir. Bundan dolayı, onun söz konusu ‘’lise yurttaşlık bilgisi’’ analizinden biraz hayal kırıklığına uğradık. Stein’in rasyonel tartışmanın değeri hakkındaki hissiyatını paylaşıyorsak ta, hükümetin rasyonel olarak hareket ettiği konusunda iyimser değiliz. Devlet süreçleri ve siyasetleri hepimizin durumunu daha kötüleştirir. Devlet çok sık olarak yurttaşı yurttaşla karşı karşıya getirir. Çözüm daha rasyonel tartışma değil fakat devletin alanını sürekli olarak daraltmaktır. Başka bir ifadeyle, devlet bürokrasisini azaltmalıyız. Eğer daha insanî bir toplum istiyorsak, daha az hükümet programlarına ve barışçı özel faaliyet için daha geniş alana sahip olmalıyız. Devlet mekanizması aracılığıyla başkalarından alan aynı ‘’siyasî girişimciler’’ daha sonra piyasalarda başkalarıyla iş birliği yapmak zorunda olacaklardır.

(Dysfunctional Democracy’’, January 1, 1996, Türkçesi: M. Erdoğan; https://www.independent.org/article/1996/01/01/dysfunctional-democracy/)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir