Son bir hafta içinde Türkiye siyasetinde belirgin bir hareketlilik gözleniyor. Epey bir zamandır ekonomiyle ilgili olarak izlenen yanlış politikalar ve alınan yanlış kararların salgının etkisiyle daha da ağırlaşan faturası doların TL karşısında aşırı değerlenmesinde sembolleşti. İktisadî alandaki bu dramatik başarısızlığın faturasını ödemek zorunda kalması, geniş halk kitlelerinin hayat şartlarını katlanılamaz boyutlarda kötüleştirdi. Bu da, tabiatıyla, AKP-MHP koalisyonunun halk desteğini daha da zayıflattı ve onları yeni destek arayışına itti.
Bu destek arayışının somut bir göstergesi olarak ortaya çıkan MHP genel başkanının -besbelli ki AKP genel başkanının bilgisi dahilinde olan- İYİ Parti’ye yaptığı kendi ittifaklarına katılma yönündeki çağrı iktidar blokunun ne kadar zor durumda olduğunu ortaya koymuş oldu. Öyle çünkü, daha önceleri Meral Akşener’i ve partisini karalamak için demediğini bırakmayan Bahçeli şimdi İYİ Parti’yi ‘’yerli ve millî’’ olarak niteliyor ve Erdoğan da aynı yöndeki açıklamalarıyla onu destekliyor! Malum, AKP-MHP blokunun jargonunda ‘’yerli ve millî’’ nitelemesi otomatik onay sembolü anlamına geliyor.
İktidarın şimdilik boşa çıkmış görünen bu hamlesi aslında muhalefet cephesini parçalamayı da amaçlıyordu. Bu arada iktidar blokunun muhalefet cephesini zayıflatma ümidini canlı tutan başka bir gelişme oldu: Muhalefetin 2018 cumhurbaşkanlığı seçimindeki adayı Muharrem İnce’nin partisinden (CHP) koparak yeni bir ‘’hareket’’ başlatma girişimi. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan İnce’nin bu çıkışının gayet normal bulduğunu belirten ve ona bu yolda cesaret veren açıklamalarda bulundu. Bununla beraber, İnce’nin bu girişimi çeşitli nedenlerle başarısızlığa mahkûm görünmektedir.
Bu arada dikkat çeken başka bir gelişme de, Ali Babacan’ın önderliğindeki Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi’nin ekonominin düzeltilmesi için alınması gereken âcil tedbirler konusunda kamuoyuna bir öneriler paketi açıklaması ve onu izleyen olaylar oldu. Ali Babacan bir televizyon kanalına çıkarak uzun uzadıya hem bu paketin ne anlama geldiğini açıkladı hem de hükümete tavsiyelerde bulundu. Bu çok önemli konuşmasında Babacan iktidarın ekonomi yönetiminin bilgiye değil; bilgisizlikten kaynaklanan ‘’dürtüler, saplantılar ve inatlaşma’’ üzerine oturduğu eleştirisini getirdi. Ona göre, krizden çıkış için iktidarın en başta soruna doğru teşhis koyarak, şimdiye kadar izlediği yanlış politika tercihlerinde ısrar ve inat etmekten vazgeçmesi gerekmektedir. Babacan bu arada, iktidara yakın iş çevrelerinin devletten sağladıkları ucuz kredileri dolar satın almakta kullanmak suretiyle doların yükselmesini kendileri için fırsata çevirdiklerini ima eden açıklamalar da yaptı.
Bununla beraber, görünen o ki, Erdoğan-Bahçeli ikilisi DEVA Partisi’nin tavsiyelerine kulak asmayacak ve kriz -daha da derinleşmese bile- aynen devam edecektir. Babacan’ın dediği gibi, bu ikilinin ekonominin hâlihazırda nasıl bir çıkmaz içinde olduğu ve buradan nasıl çıkılacağı konusunda bilgiye dayalı bir görüşe sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. Siyasî iktidar ekonomi konusunda yeterli bilgisel donanıma sahip ehil bir teknik kadroya da sahip görünmemektedir. Böyle bir kadro olsa bile, onun asıl karar alıcıları etkileyebileceği de şüphelidir. Bu durumda, öyle görünüyor ki, birinci önceliği her ne pahasına olursa olsun iktidarını sürdürmek olan Erdoğan-Bahçeli ikilisi muhtemel bir erken seçime kadar ‘’idare-i maslahat’’a devam edecektir.
Bu durum muhalefete büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Muhalefet partilerinin önümüzdeki seçimler için ciddî hazırlık yapmaları ve bu arada halkın önüne kapsamlı programlarla çıkmaları bir zorunluluktur. Çünkü, Türkiye’nin içine battığı siyasî ve iktisadî kriz öylesine derin ve çok boyutludur ki, bunun üstesinden gelmek hiç de kolay değildir. Yani, Türkiye’nin siyasî, hukukî ve iktisadî bakımlardan yeniden sağlığına kavuşma süreci uzun ve acılı olacaktır.
Muhalefeti zorlu bir görev beklemektedir: ‘’Cumhurbaşkanlığı sistemi’’ denen bu ucube hükümet sisteminden ülkeyi kurtarıp kuvvetler ayrılığına ve ‘’frenler ve dengeler’’ mekanizmalarına dayanan yeni bir sisteme geçmek, ekonomiyi içine sürüklenmiş olduğu bataktan çıkarıp yeniden sağlığına kavuşturmak, hukuk ve adalet sistemini yargı bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne dayanacak şekilde yeniden inşa etmek.
Bu arada, Muharrem İnce gibi donanımsız maceracıların da, hâlihazırdaki ucube sistemde cumhurbaşkanlığına aday olmanın, cumhurbaşkanının icracı olmadığı bir sistemde bu göreve talip olmakla aynı şey olmadığını öğrenmeleri gerek. Yukarıda özetlediğim hazırlıkları yapacak ve iktidara geldiğinde uygulayacak donanımlı bir kadroya ve ayrıca yasama organında hatırı sayılır bir siyasî desteğe sahip olmayan bağımsız bir kişi şans eseri cumhurbaşkanı seçilse bile, onun fiilen hükümet edebilmesine imkân yoktur.
(Diyalog, 16 Ağustos 2020)