Frédéric Jollien

Küreselleşme genellikle birçok kötülükle suçlanır. Özellikle muhafazakârlar tarafından ileri sürülen bir tanesi, küreselleşmenin getirdiği standartlaşmanın kültürlerin kendine özgü niteliklerini zayıflattığıdır. Böylece piyasa kâr temelli yüzeysel kütle kültürü lehine değerleri ve bölgesel kültürleri tahrip etmekle suçlanmaktadır.  

Sahte Şafak: Küresel Kapitalizmin Hezeyanları (False Dawn: The Delusions of Global Capitalism) başlıklı 1988 tarihli kitabında Jeremy Tunstall ‘’esas olarak Birleşik Devletler kaynaklı büyük miktarlardaki kof ticarî metanın ve medya ürünlerinin dünyanın birçok yerine gelişigüzel boşaltılmasının otantik, geleneksel ve yerel kültüre darbe vurduğunu’’ iddia etmektedir.  Maalesef bu sadece antikapitalist yazarlardan gelen bir iddia değil, pek çok insan tarafından da paylaşılan bir görüştür.

Gözde bir İrlanda barında ve Çin malı pamuk elbiseleri içinde oturarak Polonya şarap bardağından İspanyol şarabını yudumlayan Fransız vatandaşı Japon hoparlörden yayılan Amerikan pop müziğinden şikâyet eder.  O  ‘’bu kültür istilâcısından yorulmuş’’ olarak, yerel kültürün ‘’korunması’’ için onun sübvansiye edilmesinden -yani hükûmetin medyayı yerel müzikleri yayınlaması için zorlamasından- yana oy vermeye hazırlanmaktadır. Fakat O’na kendisinin gözde müzikleri ve şarkıcılarının hangileri olduğunu sorsanız başını çevirecek, başka tarafa bakacaktır.

Oysa yerel kültürler geçmişteki pek çok kültürel alışverişin eserlerinden ibarettirler. ‘’Yerli’’ menüleri 17. yüzyılın sonlarından önce Avrupa’da olmayan meyveler ve sebzelerle süslenmektedir. Dil genellikle başka kabilelerle yapılan alışverişlerin bir karışımıdır. Yerel müzik başka ülkelerde geliştirilmiş, icat veya imal edilmiş enstrümanlarla çalınır. Edebî eserler Çin’de icat edilmiş olan kâğıtlara yazılır, sayılarımız Arap sayılarıdır. Kültürün binlerce tarihsel karşılaşmanın ve çok sayıda özgüllüklerin meyvesi olduğunu anladığımızda ‘’bizim’’ kültürümüzü tanımlamak pek anlam ifade etmez.

Kültürün korunması taraftarının -ikiyüzlülüğüne ek olarak- ulaştığı yargı da yanlıştır. Serbest piyasa kültürü türdeş bir kütleye dönüştürmüş değildir. Aksine, o yerel kültürleri ciddî ölçüde iyileştirmiştir.

Ancak heykeltraşların yontulması kolay olan sabun taşına erişmesine imkân veren İtalya, Brezilya ve Quebec’le (Kanada) yapılan ticaret sayesindedir k, İnuit taş oyma sanatı 20. yüzyılın sonunda tam olarak gelişmiştir. İrlanda müziğini 60’lı yıllarda canlandıran Yunan buzuki’sinin alınması ve ünlü filütlerinde Afrika veya Jamaika ahşabının kullanılmaya başlaması gibi önemli değişikliklerdir. Bulgar korolarının diyatonik ve akortsuz şarkılarının güzelliği, gişe rekorları kıran Troy ve Avatar gibi filmlerde kullanıldıkları Hollywood tarafından kabul edilmiştir. Bu örnekler sonsuzdur ve onları her gün etrafımızda görebiliriz.

Dolayısıyla problem yerel özgüllüklerin sözde tahribi değildir. Aslında, yerel özgüllükler bütün dünyada hiçbir zaman bu kadar geniş bir şekilde yayılmamış ve hiçbir zaman bugün oldukları kadar iyileştirilmemişlerdir, ki bu da çok sayıda kültürel alışverişin sunduğu (dışa-) açıklık sayesinde olmuştur. Serbest piyasayı bu şekilde eleştirenlerin problemi, çeşitliliğin, herkese sunulan tercih özgürlüğünün görünürlüğüyledir: Çin lokantaları ve kebap lokantaları dünyanın her yerinde ortaya çıkmakta, İrlanda publarında geleneksel müzik seanslarının sesi yankılanmakta, Afrika ve Latin dans sınıfları birçok ülkede yayılmaktadır. Serbest piyasa kozmopolitanizme yol açmıştır. 

Tercih özgürlüğüyle birlikte herkes kendisini büyüleyen, kendi değerler ve tatlarına karşılık gelen şeyi arayıp bulmakta ve her biri kendi kimliğini yaratmaktadır. Yerel festivallere gidebilir, köy korosunda şarkı söyleyebilir ve Brezilya’nın salsa dansını yapabilirsiniz. Hiçbir kimse başkalarını-dışlayıcı tercihler yapmaya zorlanmamaktadır.

Heterojenlikteki bu artışa paralel olarak, yurttaşlar kendi ülkeleri ve yaşadıkları toplulukla bağlantılı bir yerel özgüllük ararlar. Kültürel özgüllüğün desteklenmesinin bu güçlü dinamiği yurtseverliğin gerçekten güçlü olduğu Kuzey İrlanda, Brittany (Fransa), Bavyera (Almanya) ve diğer yerlerde özellikle aşikârdır. İktisatçı Tyler Cowen’ın Yaratıcı Yıkım: Küreselleşme Dünyanın Kültürlerini Nasıl Değiştiriyor (2002) başlıklı kitabında dediği gibi, yaratıcılığa sadece azgın bir kozmopolitanizmde değil, zaman zaman onun özgül farklılıklarının onaylanmasında da rastlanır. Bu onaylama küreselleşme veya kozmopolitanizme aykırı olmayıp, onun bir parçasıdır.

Serbest piyasaya sahte ithamlar yapılmaktadır. Anti-liberal ideoloji, her şey bir yana, bazı kimselerin başkalarının zevklerini kendi vizyonlarına göre biçimlendirme isteğini yansıtmaktadır. Onlar tercih özgürlüğüne dayanan bir ekonomik sistemi kendi hayallerinden farklı olan bir dünya yarattığı için suçlamaktadırlar.

Tuhaf olan şudur ki, insanların kendi yerel kültürlerinde bu kadar çok şey keşfetmiş ve onu büyük ölçüde iyileştirmiş olmaları küreselleşme sayesinde olmuştur. Özgül kültürleri yaratmış olan alışverişleri yok etmeyi amaçlamayın.  Muhafazakârlar serbest piyasayı takdir etmeli, kendi kültürlerinin dünyaya yayılmasını hoş karşılamalı ve onu iyileştirmek için çalışmaya devam etmelidirler. Bunun gibi, ‘’ilericiler’’ de kendi yurtseverlikleri adına muhafazakârları suçlamayı bırakmalıdırlar; yurtseverlik te aynı zamanda bir yaratıcılık motorudur. Kültürler arası etkileşim kültürel zenginleşmenin vazgeçilmez bir temelidir ve onun için sahici uyaranları da sadece özgürlük sağlar. (https://fee.org/articles/is-culture-really-threatened-by-the-free-market/)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir