Şubat ayına görünüşe göre yeni bir gündemle, ‘’yeni anayasa’’ gündemiyle girdik. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ortağıyla uzlaşmaları halinde yeni anayasa için harekete geçebileceklerini açıkladı. Erdoğan’a göre, “Türkiye’de sorunların kaynağının 1960’dan beri darbeciler tarafından yapılan Anayasalar olduğu ortadadır. Bunun için daha önce yeni bir anayasa girişiminde bulunmuştuk. Anayasa çalışması milletin gözü önünde ve tüm temsilcilerinin katılımı ile olmalıdır ve milletin takdirine sunulması gereklidir.”
Ardından MHP genel başkanı Bahçeli yeni anayasa girişimi konusunda Erdoğan’a destek veren bir açıklama yaptı. O da “Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu’’ konusunda Erdoğan’la hemfikirmiş. İlginç bir şekilde, şimdiye kadarki anayasaların ‘’olağan dışı şartların mahsulü’’ olmasından ve ‘’statükocu vasfı’’ndan Bahçeli de şikâyetçiymiş!
Biliyorum, şimdi birçoğunuz AKP’nin ‘’Reisi’’ ile MHP’nin ‘’Başbuğu’’nun bu anayasa sevdaları nerden çıktı diyeceksiniz. Bu, onların geçmiş anayasaların darbelerin veya olağanüstü şartların ürünü olmalarından duydukları sahici bir hoşnutsuzluktan kaynaklanıyor olabilir mi?… Sanırım olamaz; çünkü, hatırlayalım, bu ikisi 2017’deki kapsamlı Anayasa değişikliğini tam da olağanüstü rejim altında yaptılar. Ayrıca, bunlar darbe anayasalarından da gerçekten şikâyetçi olamazlar; çünkü, o Anayasa değişikliğini yaparken 12 Eylül’cülerin anayasasını iyileştirmek şöyle dursun, onu esas alarak daha da geri götürenler de bunlardı.
Kaldı ki, Bahçeli’nin yaptığı uzun açıklamada, kafalarındaki ‘’yeni anayasa’’ tasavvurunun hiç de hayırhah bir şey olmadığının ipuçları var. Bir kere şu kesin: AKP-MHP bloku ‘’cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’’ dedikleri ucube sistemden vazgeçmek niyetinde değil. Olsa olsa, bu sistemi daha da güçlendirmek istiyorlardır. Cuma günkü Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber-yorumda bunun nasıl yapılacağına dair bir örnek yer alıyor. Buna göre, Cumhurbaşkanlığı kararnâmelerine karşı iptal davası açılması durumunda Anayasa Mahkemesi tarafından bunların nasıl denetleneceği konusunda Anayasada boşluk olduğu için, yeni Anayasayla buna da ‘’açıklık’’ getireceklermiş. Bunun anlamı şudur: Bu sisteminin merkezinde yer alan kâdir-i mutlak cumhurbaşkanını siyaseten denetlemek zaten mümkün değilken, onun hukuken denetimi imkânı da bu yolla yok edilmek isteniyor.
Bahçeli, Anayasayı ‘’kurucu değerlere yaslana(cak), kuruluş felsefesini benimseye(cek)’’ ve ayrıca ‘’devletin dayandığı fikir ve düşünce kalıplarını toplum hayatına’’ yansıtacak şekilde dönüştürmekten söz ediyor. Yani, devlet ideolojisini topluma da dayatmayı tasarlıyorlar. Bahçeli’nin, ‘’yeni yönetim sistemiyle örtüşen devlet yapısının bağlayıcılığı’’ndan kast ettiği bu olsa gerektir. Eğer bu yapılabilirse, o zaman ‘’Cumhurbaşkanlığı sistemi’’, sırf bir hükümet sistemi olmanın da ötesinde, ‘’herkesi bağlayan kuruluş ilkeleri’’nden birine dönüşecek ve böylece ‘’tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek dil esasına dayalı milli ve üniter bir devlet’’ ideolojisinin bir gereği haline gelecektir. Açıkçası, bu ucube sisteme muhalefet de artık resmen ‘’millet-devlet düşmanlığı’’ gibi bir şey olacaktır.
Şu var ki, söz konusu haber-yorum eğer sağlam kaynaklara dayanıyorsa, ‘’yeni anayasa’’ girişimi iktidar blokunun şu anki gerçek niyetini yansıtmaktan ziyade sadece taktik bir hamledir. Amaç da, bir süredir parlamenter rejime dönüşü sağlayacak bir anayasa değişikliğinden söz eden muhalefetin önünü kesmek ve inisiyatifi ele geçirmektir. Erdoğan-Bahçeli ikilisi bu karşı hamleyle, bir yandan muhalefetin anayasayı değiştirmek gibi bir şansının olmadığını ve yeni anayasa yapılacaksa onu da yine kendilerinin yapacağını topluma göstermek, öbür yandan da ‘’cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’’ dedikleri şeyin değişmezliğini vurgulamak istiyorlar.
Bu kuvvetli bir ihtimaldir, çünkü iktidar bloku Anayasa değişikliği yapmak için Mecliste yeterli sayısal güce sahip olmadığını bile bile böyle bir gündemle ortaya çıkıyor. İktidar partileri buna rağmen ‘’yeni anayasa’’ çalışmalarına devam ederek, sonunda kendisine destek vermeyen muhalefet partilerinin yeni anayasa sözünde samimi olmadıklarını halka göstermeyi amaçlıyor olsalar gerektir. Bu taktiğin 2023’te veya daha önce yapılacak bir seçimde kendilerinden yana işe yarayacağını hesaplıyor olmalılar: ‘’Biz yeni anayasa için üstümüze düşeni yaptık ama muhalefet partileri işbirliği için kendilerine uzattığımız eli geri çevirdiler. Muhalefetin yeni anayasa konusunda samimi olmadığı ortaya çıktı.’’
Yok eğer Erdoğan-Bahçeli ikilisi yeni anayasa konusunda samimî iseler ve bu amaçlarını muhalefetten devşirecekleri bir kısım milletvekilinin desteğiyle gerçekleştirebilirlerse, o zaman da ortaya çıkacak ürünün doğru anlamda anayasa yerine, tek-kişilik bir kayıtsız-şartsız saltanat (L’Etat, c’est moi) ruhsatı olacağı açıktır.