AKP ve MHP’nin dokuz ay kadar önce sözde başörtüsüne özgürlük sağlamak için TBMM’ye sundukları Anayasa değişikliği teklifi bugünlerde yeniden ama bu sefer ‘’sağ partiler’’ arasında bir ittifak ihtimaliyle birlikte yeniden gündemde. Cumhur İttifakı bu meseleyi tekrar gündeme getirmekle, besbelli ki, ‘’bir taşla iki kuş birden vurmak’’ istiyor.
Cumhur partilerinin bu hamleyle güttükleri amaçlardan biri, referanduma ihtiyaç kalmadan Anayasayı öngördükleri şekilde değiştirmektir. Buna iki nedenle ihtiyaç duyuyor olabilirler. İlk olarak, bunun için Meclisteki sayısal güçleri yetersiz olan AK-MHP bloğu, görünüşe göre, referandumsuz Anayasa değişikliği için eksik kalan sayıyı zaten ‘’başörtüsü özgürlüğü’’nden yana olmaları beklenen muhafazakâr muhalefet milletvekillerinin oylarıyla tamamlamak istiyorlar. Bu stratejinin başarılı olması halinde CHP’yi büsbütün yalnızlaştırmayı başarmış, başarısız olması halinde ise ‘’başörtüsü özgürlüğüne karşı çıkmış’’ olan küçük ‘’sağ partiler’’in defterini dürmüş olacaklarını hesap ediyor olmalılar.
Bu stratejinin arka planında ise seçimlerden sonra -başta, kendisi için büyük hedefleri olan Meral Akşener’in ayrı baş çekmeye çalışması yüzünden- zaten sallantıda olan veya en azından devam edip etmeyeceği belirsiz olan Millet İttifakı’nın iyice dağılmasını sağlamak ve böylece CHP’yi hem düşmanlaştırmak hem de tamamen yalnızlaştırmak amacı yatmaktadır. Cumhur İttifakı’nın buna, bir önceki yerel seçimlerde başta İstanbul ve Ankara olmak üzere kaybettikleri kimi büyükşehir belediyelerini yeniden ele geçirebilmek için de ihtiyacı vardır.
Bu Anayasa değişikliği teklifinin Meclise sunulduğu günlerde hakkında kaleme aldığım bir yazıda Anayasa’nın ‘’hukuk önünde eşitliği’’ garanti eden ve her türlü ayrımcılığı yasaklayan 10. maddesi karşısında böyle bir değişikliğe gerek olmadığını belirtmiş, ayrıca CHP dahil hiçbir siyasî partinin başörtülü yurttaşların temel haklarını kullanmada ayrımcılığa uğratılmasından yana olmadığını hatırlatmıştım. Ayrıca, bu teklifin asıl amacının, artık geçmişte kalmış olan başörtüsü mağduriyetini kullanarak aile birliğine ilişkin kendi muhafazakâr görüşlerini Anayasallaştırmak olduğuna dikkat çekmiştim. (‘’İktidarın Anayasa Değişikliği Bir Tuzaktır’’, Diyalog, 25 Aralık 2022)
Sağ ittifak konusuna yeniden dönersek, bu ittifak içinde yer alacağı varsayılan DEVA Partisi’nden yapılan bir açıklama, daha önce başka bir vesileyle ‘’doğru yolda’’ olduğunu yazdığım bu partinin (‘’DEVA Partisi Doğru Yolda’’, Diyalog, 8 Ocak 2023) rotasından şaşmadığını göstermektedir. Gazete haberine göre, ‘’DEVA Partisi kurmayları’’, bir temel hak ve özgürlük meselesi olan ‘konuların yasal ve anayasal düzenlemeler altına alınmasını doğru bulmayız. Başörtüsü sorunu 2013’te Meclis’te tüm partilerin uzlaşısıyla çözülmüştür. Şu an fiilî bir başörtüsü problemi bulunmamaktadır. Mevcut yasaları uygulamayan iktidarın toplumu başörtüsü üzerinden kamplaştıracağı adımlara destek olmayız” demişler.
Bu açıklamada yer alan ve sağ ittifak nitelemesine karşı çıkan şu ifade de özellikle dikkat çekicidir: “Asıl otoriter yapıya karşı adaleti savunanlar bir araya gelmeli.” Sağcı nitelemesini kabul etmeyerek adalet değerini öne çıkaran bu ifade, sosyal-muhafazakâr bir damara sahip olsa da, DEVA Partisi’nin bildik anlamda sağcı değil, liberal-demokrat bir parti olduğu anlamına gelmektedir.
Esasen DEVA Partisi’nin bugüne kadar çizdiği profil de bunu doğrulamaktadır. Nitekim Partinin Genel Başkanı Ali Babacan’ın 9 Eylül 2019’da Karar gazetesine verdiği mülâkatta kuracakları partinin izleyeceği ilkeler hakkında yaptığı açıklamalar ana hatlarıyla liberal bir partiyi tanımlıyordu. Babacan bu mülâkatta Türkiye’nin ‘’özgürlük, adalet ve ekonomi’’ başlığı altında topladığı temel sorunlarının şu ilkeler çerçevesinde çözülmesi gerektiğini söylüyordu: düşünce ve ifade özgürlüğü, fırsat eşitliği, tarafsızlık, eşit vatandaşlık ve farklı kimliklere saygı. Babacan bu arada Kürt sorununun çözümünün farklı kimliklere saygı ve daha fazla demokrasi ile çözülebileceğini belirtmiş, ayrıca kuvvetler ayrılığı ve denge ve denetleme (özellikle yürütme üzerinde Meclis denetimi) sistemine dayalı bir hükûmet sisteminden yana olduklarını açıklamıştı.
Ayrıca, yine Genel Başkan Babacan’ın Ocak 2023’te Partisinin ‘’Temel Haklar Eylem Planı’’ hakkında kamuya yönelik olarak yaptığı açıklamalar da liberal siyasî perspektifle tutarlıdır. Nitekim Babacan, Kürt sorununun barışçı çözümünü sağlamak için yurttaşlığın eşitlik ve kapsayıcılık temelinde Anayasal olarak yeniden tanımlanması ile eğitim ve öğretimde anadilin kullanılmasına izin verilmesinin bu eylem planının ana hedefleri arasında olduğunu dile getirmişti.
Onun için, DEVA Partisi eğer deklare ettiği ve ana hatlarıyla liberal olan bu siyasî-ideolojik kimlik iddiasında samimi ise, onun bugünkü Reisci otokratik rejimin sorumluları olan AKP ve MHP gibi statüko partileriyle (ve milliyetçi-devletçi temelde yeni bir ‘’merkez sağ’’ kurmak için çabalayan İYİ Parti ile) ilkeli bir ittifak içine girmesi mümkün değildir. Bu arada, Partinin kurucuları ve teşkilât mensupları arasında muhafazakâr kökenden gelenlerin ağırlıklı bir yer tutuyor olması onun esas olarak liberal-demokratik bir siyaset gütmesine engel değildir. (Diyalog, 27 Ağustos 2023)