Geçen haftanın siyasî gündeminde ortaya çıkan önemli bir başlık MHP’nin İYİ Parti’ye yaptığı yerel seçimlerde işbirliği veya ittifak çağrısıydı. İYİ Parti MHP’nin çağrısına henüz resmî bir cevap vermemiş olmakla beraber, ilk işaretler onun böyle bir işbirliğine ve -eğer MHP’nin çağrısı bunu ima ediyorduysa- MHP’yle birleşmeye evet demeyeceğini ve bağımsızlığını koruyacağını düşündürmektedir. Esasen Akşener’in baştan beri MHP’yle yakınlaşmaktan daha büyük bir siyasî hedefi var gibi görünmektedir. Her ne kadar gerçekleşme ihtimali zayıf olsa da, Akşener nihaî hedef olarak kendisine siyasî yelpazenin milliyetçi kanadında değil de merkez sağda bir yer arayışı içindedir; zaman zaman ‘’benim amacım başbakanlık, ben Başbakan olacağım’’ mealinde açıklamalar yapması da, Mayıs seçimleri arifesinde muhalefet ittifakı içinde yaşadığı tereddütler de ancak bu bağlamda bir anlam ifade edebilir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Akşener’in bu tereddüdü yaşamasına ‘’Millet İttifakı’’nın HDP’ye karşı kesin bir tavır almaması da etki etmiş olsa gerektir. Bu bakımdan, İYİ Parti’nin Eskişehir İl Başkanı’nın birkaç gün önce yaptığı ‘’Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sınırları muallakta kalan HDP yakınlaşması, hedef kitlemizin hoşuna gitmedi’’ şeklindeki açıklamasının aslında sadece onun kendi görüşünün ötesinde Partideki genel havayı yansıttığı söylenebilir.
Bu arada, hükûmet oldukça tartışmalı bir siyasî hamleyle, Ceza İnfaz Kanununda yaptığı değişikliklerin sonucu olarak onbinlerce adi suçlunun hapishanelerden salıverilmesine zemin hazırladı. Bu aslında, aşağıda belirtildiği gibi, gizli bir af düzenlemesidir Üç yıl önce de hükûmet benzer bir düzenleme sayesinde 100 bin civarında kişinin serbest bırakılmasını sağlamıştı. Besbelli ki, AKP hükûmetinin bunu yapmaktaki amacı kapasiteleri dolmuş bulunan hapishanelerde yeni geleceklere yer açmaktır. Nitekim, daha önce yapılan tahliyelere rağmen bugün cezaevlerinde halâ 350 bin civarında hükümlü ve tutuklu bulunmaktadır.
Oysa sayının bu kadar kabarık olması da yine esas olarak AKP iktidarının suçudur. Bunun başlıca iki nedeni var: İlki, ceza mevzuatımızda sözde mağduru Devlet olan pek çok suç yer almakta ve ‘’devlete karşı suçlar’’ olarak adlandırılan ve aslında çoğu demokratik yurttaş katılımını olağan aracı olan sivil ve siyasal hakların kullanımından ibaret olan bu ‘’suçlar’’dan mahkûm olanlar bu tür infaz ve/veya af düzenlemelerinin dışında tutulmaktadır. İkinci neden, Mahkemelerin davaları adil yargılama ilkelerini birçok yönden ihlâl eder şekilde görmeleridir. Başka bir deyişle adaletsiz yargılama yüzünden gereksiz yere binlerce kişi hapis cezasına çarptırılmaktadır. Onun için, yüzbinlerce yurttaşın hapishanelere tıkılmasının önüne geçmenin yolu, ceza mevzuatında yer alan siyasî nitelikli suç tiplerinin mümkün olan en asgarî düzeye indirilmesi ve af düzenlemeleri yapılırken -Devlete karşı suç işlediği varsayılan- siyasî suçluların af kapsamı dışında tutulması değil aksine öncelikle onların salıverilmesinin ve ceza davaları görülürken Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinin ve yürürlükteki Anayasanın öngördüğü adil yargılamanın icaplarına titizlikle uyulmasının sağlanmasıdır.
Bu arada, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun bu Bültende daha önce birçok defa eleştiri konusu yaptığımız medyaya yönelik baskıcı uygulamaları maalesef yeni örneklerle devam etmektedir. Kurul son olarak TELE 1 ve KRT televizyonlarına program durdurma ve idarî para cezası yaptırımları uyguladı. Kurul’un ‘’gerekçe’’leri ise gayet tanıdık: devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne aykırılık, başörtülülere hakaret ve millî ve manevî değerleri aşağılama. Görülüyor ki, RTÜK ifade özgürlüğü temel hakkını tanımama konusunda AKP iktidarıyla gayet tutarlı davranıyor.
Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı H. Gaye Erkan’a havale edilmiş görünen ekonomik krizden çıkış meselesinde şu ana kadar olumlu yönde pek bir gelişme sağlanabilmiş değildir. Üstelik, daha önce de işaret etmiş olduğumuz gibi, kamu harcamalarını kısma yönünde hemen hemen hiçbir tedbir alınmazken, mahallî seçimlerden sonra da sürdürülüp sürdürülmeyeceği ve başarılı olup olmayacağı bile belli olmayan iktisadî ‘’recovery’’ programının yükü vergiler ve fiyat artışları yoluyla başta dar ve orta gelirliler olmak üzere esas olarak sivil kesimin sırtına bindirilmektedir.
Son olarak Millî Güvenlik Kurulu’nun (MGK) yayımladığı son bildirinin çağrıştırdığı bir iki hususa temas edelim. Eskiden MGK toplantıları ve ardından yayımlanan bildiriler başta politikacılar ve medya olmak üzere hemen hemen herkes için en önemli siyasî gelişme olarak algılanırdı. Son yıllarda MGK’nın kamuya yönelik bildiri yayımlama uygulaması devam etmekle beraber, Kurul’un ne toplantıları ne de bildirileri eskisi kadar kamuoyunun ilgisini çekmektedir. Bu iyi yönde bir değişim olmakla beraber, Kurul’un gündemi ve bildirileri Türkiye’de ‘’Devlet’’in esaslı kalıcı gündemi hakkında sağlıklı bilgi edinmek isteyenler için halâ başvurulacak en önemli kaynaktır.
MGK’nın 9 Ağustos tarihli son Bildirisine bu açıdan baktığımızda şu noktalar özellikle dikkat çekmektedir: Arka planı ve içyüzü henüz tam olarak aydınlanmış olmayan 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti halâ birinci düşmanı olarak ‘’FETÖ’’ diye adlandırdığı Gülen Cemaatini görmektedir. Bu durum, Devletleşen AKP’nin neden bir yandan binlerce adi suçluyu hapishanelerden salıverirken, öbür yandan Cemaat sempatizanlarını düzenli polis baskınlarıyla derdest etmeye ve çoluk-çocuk, yaşlı-genç, kadın-erkek ve hasta-sağlıklı ayrımı yapmadan her meslekten ve kesimden binlerce sempatizanı hapishanelerde tutmaya devam ettiğini açıklamaktadır. Bu arada, MGK Bildirisinin ifade ettiği başka bir ironiye de işaret etmeden geçmek olmaz. Şöyle ki: AKP’nin tabanının -ve muhtemelen siyasî elitinin de- Türkiye’nin elini-kolunu bağlayan bir ‘’ihanet belgesi’’ olarak gördüğü Lozan Antlaşması’nı AKP’nin lideri Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla başkanlık ettiği MGK Bildirisi olumlamakta ve ona sahip çıkmaktadır!
Bir sonraki Özgürlük Gündemi’nde buluşmak üzere. (14 Ağustos 2023)