Benim gözümde en temel değer özgürlüktür. Elbette, değerli olan başka toplumsal-siyasal ideallerin de var olduğunu inkâr etmiyorum. Ama, onların hepsinin de varlığı en önce özgürlüğe bağlıdır. Özgürlük, insan olarak varoluşumuzu yeryüzünde anlamlı hale getirmenin temel şartıdır. Kendimizi ve çevremizi yenileyerek, her dem yeniden üreterek var olmamız her şeyden önce özgür olmamıza bağlıdır. Özgürlük bizi en fazla “insan” yapan şeydir, o “insanlık durumu”nun ayrılmaz bir parçası, hatta özüdür. Özgürlüğü reddetmek insanı reddetmektir.
İnsanoğlunu diğer canlılardan ayırt eden onun yapıp-ettikleri, başarılarıysa eğer, bunlara imkân veren, her şeyden önce, özgürlüktür. Özgürlüğün değerini insanoğlunun başarılarıyla ilişkilendirmek aslında “başarılar”ı hayal kırıklıklarıyla bir arada düşünmeyi gerektirir. Başarıların anlamı bu türden kötü tecrübelerin de insanî birer durum olduğunun bilinmesiyle ortaya çıkar. İnsanoğlunun hüsranları, hayal kırıklıkları, başarısızlıkları olmasaydı, bir şeye “başarı” demenin ne anlamı olurdu ki!…
Bununla beraber, genellikle zannedildiği gibi, özgürlüğü değerli kılan onun sırf “iyi”nin aracı olması değildir. Özgürlüğün “iyi”ye aracılık etmesi elbette istenir bir şeydir, ama onun değeri bundan bağımsızdır. Kaldı ki, herkes için her durumda geçerli bir “iyi”nin olduğu da şüphelidir ve iyilerin çeşitliliği de yine ancak özgürlük sayesinde varlık bulabilir.
Özgürlük şüphesiz bir olanaklılık durumu, bir kapasite, bir potansiyel olmak itibariyle kendi başına bir değerdir. İnsanın “iyi”yi fiilen seçmesi kadar, iyiyi de kötüyü de seçebilme kapasitesine, hakkına sahip olması da önemlidir. Özgür insan, sorumluluğu kendisine ait olmak üzere, bu seçimi yapabilen insandır. “Ahlâk ta, hukuk ve haklar da, siyaset de ancak özgürlükle var olur” dememizin nedeni budur.
Özgür olmayan insan için “iyi” ve “kötü”den söz etmek de anlamsızdır. “İyi”yi değerli “kötü”yü ise değersiz kılan, önemli ölçüde, bunların özgür seçimin eseri olmasıdır. Eğer, söz gelişi, belli bir (tek) partiyi seçmek zorundaysanız, bu partinin siyasette “iyi” bir pozisyonu temsil ediyor olması, kendi başına, sizin bu eyleminizi değerli kılmaz. Objektif bir “iyi”nin var olup olmadığı bir yana, seçeneklerimizin mevcut olmaması kendi başına kötüdür zaten. “Özgürlük iyiden önce gelir” dememizin de bir nedeni budur. Özgür toplum behemehal “iyi insanlar”ın toplumu demek değildir, ama “iyi toplum” da her halükârda özgür insanların varlığını şart koşar.
Özgürlük bize hayatımızı kendi seçtiğimiz değerler doğrultusunda kurma şansı verir ki bu belki de insanoğlu için yeryüzünde yaşamayı anlamlı kılan en önemli gerçektir. Kendimizi, kendi hayat projelerimizi gerçekleştirmemiz her şeyden önce özgürlükle mümkündür. Özgür değilsek eğer, bu demektir ki kendimizi kendimizce gerçekleştiremiyoruzdur ve başkalarının belirlemiş olduğu bir iyi hayat tasavvurunun mahkûmuyuz.
“Hayat” derken kastettiğim elbette sadece bireysel yaşantılarımız değildir, beşerî varoluşun bütün değerli etkinlik alanları da buna dahildir. Açıkçası, “ortak iyi”nin gerçekleşme alanlarını, yani kamu hayatını ve siyaseti de kastediyorum. Toplum olarak, –eğer böyle bir şeyi sahiden istiyorsak- bir siyasî birlik halinde var oluşumuzun hangi ortak amaçlara dayanacağına özgürce kendimiz karar verebilmeliyiz. Böylece hem bireysel hem de ortak varoluşumuzu gerçekten “kendimizin” kılmamız ve çevremizi her dem yeniden inşa etmemiz mümkün olur. (Star, 29 Mart 2007)