Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta başında millete bir müjde vereceğini açıklamasının ardından herkes müjdenin ne olabileceği hakkında tahmin yürütmeye başladı. Bu arada Reuters haber ajansı Erdoğan’ın millete müjdesinin, Karadeniz’de Türkiye’nin ihtiyacını 20 yıl boyunca karşılayacak hacimde doğal gaz rezervi keşfedildiği olduğunu duyurdu. Nihayet Cuma günü Cumhurbaşkanının yaptığı açıklama bu haberin biraz abartılı da olsa esasta doğru olduğunu teyit etmiş oldu.

Malum, Türkiye’nin şurasında burasında petrol, doğal gaz veya değerli bir madenin bulunduğuna dair haberler öteden beri zaman zaman kamuoyuna servis edilir. Genellikle doğru çıkmamasına rağmen, bu tür haberlerin bu kadar popüler olması elbette anlamsız değildir. Kısaca belirtmek gerekirse, böylesi müjdelere sadece hükümetlerin değil halkın da ihtiyacı vardır.

Hükümetler genellikle iç veya dış politikada ‘’sıkıştıkları’’ zaman halka müjdeli haberler servis etmeye ihtiyaç duyarlar. Bu, Türkiye’de hükümetlerin sıkça başvurdukları bir ‘’umut ticareti’’ türüdür. Bu yolla, hayat gailesi içinde bunalmış olan geniş halk kitlelerine sabretmeleri, sıkıntılara bir süre daha katlanırlarsa sonunda feraha kavuşacakları mesajı verilir. Bu, geçim derdinin ve/veya siyasî-idarî baskıların bunalttığı insanların bir süre daha bu sıkıntılara katlanmalarına ve daha önemlisi içinde bulundukları kötü durumun siyasî sorumlularını ilzam etmekten kaçınmalarına yarayabilir. İktidarını her ne pahasına olursa olsun sürdürmek isteyen mevcut yönetimin bu umut ticaretinin başarılı olmasına ölümüne ihtiyacı var.

Öte yandan, siyasî iktidarların bu yolla istedikleri sonucu elde edebilmeleri halkın bu politikaya olumlu tepki vermesine bağlıdır. Başka bir ifadeyle, hükümetlerin umut ticaretinin başarılı olması için geniş kitlelerin buna kanacak kadar çaresiz hissetmeleri ya da düpedüz saf olmaları gerekir. Daha da temelde, içinde bulundukları şartların insanları ‘’müjdeler’’den, hatta mucizevî çözümler ve sihirlerden medet umacak kadar derin bir çaresizliğe sürüklemiş olması gerekir. Kaldı ki, Türkiye toplumu zaten öteden beri ‘’kolay çözümler’’e, bu arada işaret ettiğim türden olağanüstülüklerden medet ummaya teşne olan bir halktır.

İşte Türkiye’nin şu andaki asıl sorunu tam da bu noktada, yani insanların iktidarın ‘’umut ticareti’’nden medet umacak kadar çaresizliğe itilmiş olmalarında yatmaktadır. Oysa maharet, bu gibi müessif sonuçlara yol açan yanlış politikalardan daha baştan uzak durmak ve eğer bir şekilde böyle bir olumsuz sonuç ortaya çıkmışsa onu da açık yüreklilikle kabul edip tedavisi için gereken çarelere samimiyetle başvurmaktadır. Bu, ne yazık ki bugünkü iktidarın kaçındığı yoldur. Nitekim, AKP şimdiye kadar uyguladığı yanlış politikalarla halkı çaresizliğe mahkûm etmekle de yetinmedi, bugün bir de iktidarının devamının garantisini çaresiz milyonların duygularını sömürmekte görüyor.

Şimdi mesele şudur: Bu son örnekte Cumhurbaşkanının verdiği müjdenin temelsiz olmayıp gerçek bir karşılığının bulunması, genellikle sanıldığının aksine, Türkiye’nin bugünden yarına ‘’aydınlık günler’’e kavuşacağı anlamına gelmiyor. En başta, tespit edilen rezerv halindeki doğal gazın çıkarılması, işlenmesi ve tüketim noktalarına ulaştırılması, kısaca tüketici tarafından fiilen kullanılabilir hale getirilmesi gerekiyor ki bu da ancak bu işe uygun bilgisel donanım ve beceri yanında, ciddî bir sermaye ve teknoloji yatırımını şart koşmaktadır. Bütün bunlar ciddî parasal maliyeti olan ve zaman alacak işlerdir. Kısaca, keşfedilen doğal gaz rezervinin kısa vadedeki getirisi halkta yarattığı olumlu psikolojiye eşdeğer büyüklükte olmayacaktır. 

Kaldı ki, bu gelişme, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığını bir ölçüde azaltmak dışında, ekonominin genel olarak düzelmesi yönünde önemli bir değişikliğe yol açmayacaktır. Başka bir deyişle, ekonomi ve maliye alanında ciddî yapısal değişiklikler yapılmadığı, hukukî güvenlik sağlanmadığı ve ekonomi istikrara kavuşturulmadığı sürece ne halkın geçim sıkıntısı sona erecek, ne de üretici sektörler yeniden işler hale gelecektir.

Öte yandan, ‘’yerli’’ doğal gazın hayatlarımıza getireceği umulan kısmî rahatlık Türkiye’nin baskıcı statükosunun panzehiri de değildir. Bizim tek-adamcı ve keyfî yönetimden, ehliyet ve liyakatin kamu hayatından sürgün edilmesinden, hukuksuzluk ve adaletsizlikten, cebrî devlet pratiklerinin günden güne azmasından… kaynaklanan büyük ve kalıcı sorunlarımız doğal gaz basıncıyla filân berhava olmayacaktır.

Bu ve benzeri sorunların ortadan kalkması insanları hayallerle avutmaya değil; siyasetten idareye, eğitimden ekonomiye uzanan ve özgürlük, barış, adalet ve refahı geliştirecek kapsamlı bir reform programının hayata geçirilmesine bağlıdır. Gerisi boş lâftır.

(Diyalog, 23 Ağustos 2020)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir