“Liberaller”in güncel siyasete ilişkin olarak nasıl bir pozisyon aldıkları ve bu pozisyon alışların ilkesel bakımdan tutarlı olup olmadığı öteden beri sorgulanır. Bu bağlamda hem liberallerin kendi referans çerçeveleriyle tutarlı davranıp davranmadıkları, hem de daha genel olarak ahlâkî tutarlılıklarını koruyup korumadıkları sorgulanmak istenir. Birincisinde liberal ilkelerden, ikincisinde ise ahlâkîlikten sapma olup olmadığının tespiti söz konusudur.
Bu seferki sorgulamanın konusu, liberallerin AKP’nin bilinen gidişatı karşısında nasıl bir tutum aldıkları konusudur. Sorgulamayı her iki taraf da yapıyor: AKP’lilerin ilgilendiği, liberallerin “yeni Türkiye”ye karşı tutumlarının destekleyici mi yoksa köstekleyici mi olduğudur. AKP karşıtlarının kaygısı ise liberallerin AKP’nin otoriteryen yönelimine destek mi verdikleri yoksa muhalefet mi ettikleridir. Tabiatıyla, herkes, kendi beklentisine uymayan tutumları “liberallerin tutarsızlığı” olarak nitelendiriyor. Beklentiye uygun tutumlar söz konusu olduğunda ise AKP karşıtları bunu sadece hoşnutlukla karşılarken; AKP cenahı, izledikleri yolun doğruluğundan emin olanların ruh hali içinde, “zaten öyle olmak zorundaydı” diye düşünüyor.
Bu gibi meselelerde en ölçüsüz tepkileri genellikle sonradan devşirilen taraftarlar ve cahiller verir ki bugün de öyle oluyor. Şu var ki, adam devşirme konusunda “iktidar” kanadı daima avantajlıdır ve iktidar pervanesine de en kolay cahiller ile karakter zaafı olanlar kapılırlar. İktidar kanadının fedailer ve tetikçiler taifesinin gitgide genişlemesinin bir nedeni de budur. Malûm: İktidarın rant dağıtma imkânlarıyla hiç kimse yarışamaz.
Sadede gelirsek: Liberallerin gerek kendi referans çerçeveleriyle gerekse genel ahlâkî ilkelerle tutarlı davranıp davranmadıklarını belirleyebilmek için tartışmaya bu konuya ilişkin referansların ve ahlâkî ilkelerin neler olduğundan başlamak gerekir. Ama bundan önce bir konuyu aydınlatmak gerekiyor. Tutarlılıkla ilgili yargılar verirken, “liberaller”i genel bir kategori olarak mütalâa etmek doğru değildir. Çünkü, bugün Türkiye’de bütün liberalleri kapsayan bir oluşum bulunmadığı gibi, öyle bir oluşum var olsaydı bile, onun bütün liberaller adına tutum alması söz konusu olamazdı. Her bir bireyin, kendi kararını vermeye ehil ahlâkî bir özne olduğu görüşü öncelikle liberallerin tezi değil midir zaten?
Onun için ben burada genel olarak “liberaller” adına değil de kendi adıma konuşmak isterim. Şimdi, liberal bir referans çerçevesinin bütün ayrıntılarını anlatmayı ne buraya sığdırabilirim ne de buna gerek var. Ben bunu son çeyrek asırda epeyce yaptım. Şimdilik bu çerçevenin siyasete ilişkin bazı pratik sonuçlarına işaret etmek yeter:
“Liberal” her şeyden önce iktidara kuşkuyla bakan kişidir; iktidarın kendini sürekli olarak tahkim etmesine, sivil alan aleyhine genişlemesine ve keyfîliğe kaymasına karşı daima alarm halindedir. Sonra, devlet eliyle topluma belli bir inancın, kültürün ve hayat tarzının dayatılmasına karşı çıkmak liberal olmanın tanımlayıcı bir özelliğidir. Bir liberal, demokrasiyi –doğru anlamda demokrasiyi- özgürlüğe ve ortak iyiliğe hizmet ettiği için ve hizmet ettiği ölçüde destekler. Onun için, bir tercih yapmak durumunda kalırsa sözde “demokrasi”den değil, özgürlük ve hukukun üstünlüğünden yana tavır alır. Demokrasi adı altında yürütülen seçimli bir otoriteryenizmi, iktidarın kişiselleşmesini ve keyfîleşmesini bir liberal zinhar destekleyemez. Bir liberal zulme, en başta devlet zulmüne seyirci kalamaz. Bir liberal “devletin bekâsı”, “millî irade”, “millî çıkar”, “millî dava”, “millî birlik ve bütünlük” odaklı söylemlerden hazzetmez; özellikle de bireylerin hak ve hürriyetleri söz konusu olduğunda, bu türden söylemlere hiç prim vermez. Yapıp ettiklerini bu gibi sloganlara başvurarak meşrulaştırmaya çalışmasının bir iktidarın baskıcılığa yöneldiğinin kesin işareti olduğunu her liberal bilir. Bir liberal, devletin keyfîlik ve baskıcılığını haklı göstermek için dolambaçlı akıl yürütmelere başvurmaz; baskının mağdurlarının hak ve özgürlüklerini savunmak için de onların hatadan münezzeh olmasını şart koşmaz.
Bu kriterler açısından bakıldığında, bugünkü iktidarın gidişatında bir liberali hoşnut etmemesi gereken çok şey var. “Hoşnut olmamak” doğrusu en hafif tabirdir, durum aslında bundan çok daha ağırını hak ediyor. Onun için, liberallerin bu gidişata seyirci kalmaması, iktidar sahiplerini yerine göre eleştirmesi ve uyarması gerekir. Gerçi bugün de AKP’nin yönetim kadrosunu sadece eleştirmek değil, yerine göre onlara yol da göstermek gerekir ama maalesef epey bir süredir AKP cenahının söz dinleyecek hali kalmamış. İktidar hırsı ve kibri öylesine gözlerine perde çekmiş ki!…
Bu durum karşısında liberallerin aldıkları pozisyonlar her iki tarafı da, ama özellikle de AKP yandaşlarını hoşnut etmiyor. İktidar cephesinde saf tutan tetikçi-fedai takımı sözde “yeni Türkiye”yi anlamadıkları için liberallere ateş püskürüyor. Böyle yapmakla, her şeyden önce, bir süredir iktidarın dilini zaten benimsemiş olan “liberaller”e de haksızlık ediyorlar. Üstelik, hükümet apologisti liberaller sadece belli bazı liberal şahsiyetlere değil, genel olarak liberal öğreti ve ilkelere saldıran iktidar kalemşorlarının yazdıklarından da pek rahatsız olmuş görünmüyorlar.
Gerçi sözde “yeni Türkiye”nin fedaileri sadece liberallere değil, fakat yeni “Erdoğancı statüko”nun kayıtsız-şartsız destekçisi olmayan herkese diş biliyorlar. Mamafih, onların bağımsız liberalleri taşlamalarının daha özel bazı nedenleri de var. Bir kere, AKP’nin fedai takımı partilerinin iktidarını, kendilerinin 80’lerden kalma radikal İslamcı tasavvurlarının iktidarı –kısaca, “İslamcılığın iktidarı”- olarak görüyorlar ve bu tasavvur karşısındaki tek sahici entelektüel muhalefetin liberal kanattan gelebileceğinin -ve geldiğinin- de bilincindeler. Ayrıca, doğru işler yaptığı dönemlerinde liberaller AKP iktidarına entelektüel destek verdikleri için, şimdi bu kesimden gelen eleştirilerin kamuoyu nezdinde daha fazla rağbet gördüğünün de farkındalar. Yani, liberallerin “söz”ünün, kategorik AKP karşıtlarınınkinden çok daha etkili olduğunu biliyorlar. Aslına bakılırsa, AKP’nin vaktiyle yaptığı “doğru işler”in de çoğu liberal entelektüellerin önerilerine dayandığı gibi, liberal desteğin sağladığı meşruluk olmasaydı onları gerçekleştirebilecekleri de şüpheliydi. AKP yandaşlarının liberallere yönelik hırçın tutumlarının arkasında bunları bilmenin yarattığı o tuhaf psikoloji yatıyor.
Sonuç olarak, liberallerin son yıllarda genel olarak kötü bir sınav verdiklerini düşünen Tayyip Erdoğancılar da, onun hasımları da yanılıyorlar. Elbette, tek-tük de olsa ibreyi iktidardan yana kıran liberaller var, ama şükür ki genel liberal tutum iktidarın otoriterleşme eğilimine karşı sesini yükseltmek şeklindedir. Ama bence, iktidarın baskıcı yönelimine karşı eleştirel pozisyon almaktan her nedense kaçınan liberaller AKP’nin hukukun üstünlüğünü ve temel hakları gitgide budamasına “millî iradeye saygı” adına rıza göstermekle yanlış yapıyorlar.
Not: “Özgürlük Araştırmaları Derneği”nin bağımsız liberal entelektüellerin öncülüğünde 15 Ağustos itibarıyla kurulduğunu duyurmak isterim.
(Zaman, 22 Ağustos 2014)