AKP’li İsmail Kahraman yeni anayasa tartışmaları bağlamında Anayasada ‘’değişmez maddeler’’in yer almaması gerektiğini söylemiş. Konuşmasının genel bağlamından, asıl söylemeye çalıştığı şeyin, laikliğin anayasal bir ilke olmasını istemediği olduğu anlaşılmaktadır.

AKP’liliği ve daha önceki ‘’milliyetçi-mukaddesatçı’’ geçmişi nazara alındığında, Karaman’ın bu çıkışı şaşırtıcı değildir. AKP cenahından zaman zaman bu tür sesler yükselmesine alışkınız. Esasen, öteden beri İslamcıların –görünüşe göre, Anayasada yer aldığı şekliyle- laikliğe hep itiraz ettikleri de bilinmedik bir şey değil.

Aslına bakılırsa, TC Anayasalarında laikliğin düzenleniş biçiminin özgürlükçü-demokratik perspektifle bağdaşmayan bazı yönleri vardır. Yürürlükteki Anayasanın bu yönlerini otuz küsur yıldır yeterince tartıştığım için, bu yazıda o konuya tekrar dönmeyeceğim. Ama şunu vurgulamam gerekiyor: İslamcılar için mesele laikliğin doğru düzenlenmiş olup olmadığı değildir, çünkü onlar laikliğe prensip olarak karşıdırlar. Onun için, bu konudaki anayasal düzenleme liberal bir anlayışla revize edilse bile, bunun İslamcıları –veya, onların ‘’kahir ekseriyeti’’ni- tatmin etmeyeceği açıktır. 

Peki, lâiklik niçin önemlidir?… Bu sorunun kısa cevabı şudur: Çünkü laiklik barışçı ve medenî bir toplumsal hayatın ön şartıdır. Neden böyle olduğunu anlamak için önce kısaca lâikliğin ne olduğuna bakmamız lâzım.

Laiklik devlet düzeninin dinsel olarak temellendirilmemesi, bu arada hukukun da şu veya bu dine yahut din yorumuna dayandırılmaması demektir. Bunun başka bir ifadesi, dinin devleti kontrol etmemesidir. Laiklik devletin dinsel bir veri veya dinin bir aracı olarak değil de, doğrudan doğruya toplumsal hayatın ihtiyaç ve gereklerinin akılcı bir değerlendirmesinin ürünü olarak görülmesini gerektirir. Ancak toplumsallığın ve ortak hayatın gereklerinin akılcı değerlendirmesi zorunlu olarak din karşıtlığı demek değildir.

Kaldı ki, akılcılık ilkesi, ortak hayata ilişkin bu ihtiyaç ve gereklerin en azından bir kısmının dinî olarak da temellendirilebilme ihtimalini dışlamaz. Başka bir ifadeyle, dindar yurttaşlar aklî-dünyevî gerekçelerle hareket eden yurttaşlarla ortak hayata ilişkin bazı konularda pekalâ uzlaşmaya varabilirler. Esasen bu ihtimal varit değilse, orada toplum diye bir şeyin varlığından söz edilemez.

Öte yandan, laiklik ancak özgürlükçü bir toplumsal-siyasal zeminde hayat bulabilir. Özgürlük ilkesi elbette vicdan ve din özgürlüğünü de kapsar. Vicdan ve din özgürlüğünün güvence altında olmadığı, başka bir deyişle dinsizliğin, dinin serbestçe icrasının ve kurumsal dinin yasaklandığı yerde laiklik diye bir problematikten söz etmek anlamsızdır. Öte yandan, laik olmayan bir düzende de ne vicdan özgürlüğü, ne de sahici anlamda din özgürlüğü vardır. Bu arada, dinin devleti kontrol etmemesi nasıl laikliğin gereği ise, devletin dini kontrol etmemesi de din özgürlüğünün –ve dolayısıyla laikliğin- bir gereğidir.   

Laikliğin neden bir toplumsal barış ilkesi olduğuna gelince: Günümüz ulus-devletlerinde bile toplumlar dünya görüşü, hayat tarzı, din ve ideoloji bakımlarından mütecanis değildirler. Hemen hemen her yerde toplum çeşitlilik içeren, çoğulcu bir formasyondur. Çeşitlilik ve farklılığın bir gerçek olduğu yerde ise gerilim ve şiddete dayalı çatışma ihtimali toplumsal barışı tehdit eder. Tarihsel tecrübenin gösterdiği gibi, şiddetli ve kanlı çatışmalara yol açması ihtimali en yüksek olan anlaşmazlık ve uyuşmazlıklar dinsel nitelikli olanlardır. Ayrıca, dinî gruplardan birinin devleti kontrol ettiği durumlarda sözünü ettiğimiz tehdidin çok daha ciddî bir boyut kazanacağını tahmin etmek te zor olmasa gerektir.

İşte laiklik ilkesi devletin şu veya bu dinin uygulama aracı olarak ortaya çıkmasını veya onun belli bir dinle veya din yorumuyla özdeşleşmesini engellemek, din ve mezhepler karşısında tarafsız olmak ve her grup için vicdan ve din özgürlüğünü garanti etmek yoluyla, farklı hayat tarzlarının barışçı bir şekilde bir arada var olmasını kolaylaştırır. Ayrıca, laiklik, kendisi din benzeri bir inanca dönüşmediği sürece, toplumsal değişim ve yenilenmenin, bireysel ve toplumsal olarak dünyanın ve hayatın değişen şartlarına intibak edebilmenin de anahtarıdır.

Hasılı, laiklik toplumsal barışın temeli olduğu kadar, hem seküler hayat tarzına sahip olanların hem de dindarların özgür biçimde ve kendileri olarak var olmalarını da garanti eden bir tarafsızlık ilkesidir. İslamcılar dünya görüşleri gereği bunu anlamayabilirler, ama samimi dindarların bunu anlamamaları için sahici bir neden göremiyorum. (Diyalog, 10 Ekim 2021)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir