Çok ilginç bir seçime doğru gidiyoruz. Eğer AKP-MHP cenahından gelen sinyaller önümüzdeki haftalar ve aylarda yaşayacaklarımızı doğru bir şekilde haber veriyorsa, cumhurbaşkanlığı ve yasama organı seçimleri 14 Mayıs’ta yapılacak demektir. Eğer öyleyse, bu, iktidar cenahının katmerli bir anayasa ihlâline hazırlandığı anlamına gelmektedir.
Bu katmerli anayasa ihlâlini şöyle özetleyebilirim: Görevdeki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kendi aldığı ‘’seçimlerin yenilenmesi’’ kararını izleyen seçimde üçüncü defa cumhurbaşkanlığına aday olacak. Böylece, Anayasa’nın hem bir kimsenin ‘’en fazla iki defa’’ Cumhurbaşkanı seçilebileceğini belirten 101/2. maddesi hükmü, hem de bu hükme sınırlı bir istisna getiren ikinci dönemindeki Cumhurbaşkanının ancak seçimlerin ‘’MECLİS TARAFINDAN’’ yenilenmesine karar verilmesi halinde bir defa daha aday olabileceğini öngören 116/3. maddesi hükmü ihlâl edilmiş olacaktır.
Dahası, gerçekten de seçimlerin 14 Mayıs tarihinde yapılmasına karar verilirse bu Anayasal anlamda ‘’seçimlerin yenilenmesi’’ olmayacaktır. Çünkü Anayasa seçim dönemini aylık olarak değil yıllık (5 yıl) olarak belirlemiştir. Yıllık olarak hesaplanan süreler bakımından ise seçimleri birkaç aylık öne almalar anlamlı bir değişiklik yaratmaz.
Başka bir ifadeyle, bizatihi AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’ın da isabetli bir şekilde belirttiği gibi, ‘’2023 yılı içinde yapılacak hiçbir seçimin ‘erken seçim’ olarak nitelendirileme’’z. Buna yine Dağ’ın deyişiyle ‘’seçim tarihinin bir nebze güncellenmesi’’ denebilir ki, esasen Türkiye’deki yerleşik anayasal uygulamaya göre, yasama organı öteden beri ‘’seçimlerin yenilenmesi’’ (erken seçim) kararı almadan da seçim tarihinin bu şekilde öne çekilmesi caizdir.
Bu durumda, iki dönem cumhurbaşkanı olarak görev yapmış olan R. Tayyip Erdoğan’ın seçimlerin yenilenmesine karar vermek suretiyle 3. defa cumhurbaşkanı seçilmesine anayasal olarak imkân yoktur. Esasen böyle bir şey akla mantığa da aykırıdır, çünkü bunun olabilirliğini kabul etmek, görevdeki cumhurbaşkanının tek taraflı kararıyla önündeki anayasal engeli ortadan kaldırabileceğini kabul etmek demektir. Başka bir deyişle, bu yol bir kere açıldığında, daha sonra göreve gelecek olan cumhurbaşkanlarının kendi görev sürelerini bu şekilde keyfî olarak uzatmaya çalışmalarının önüne geçilemez.
Onun için, Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin tek yolu ‘’seçimlerin yenilenmesi’ kararını Millet Meclisinin usulüne uygun olarak alması olarak görünmektedir. Ne var ki, bunun için de geç kalınmıştır; yani, bu tarihten sonra alınacak bir seçimlerin yenilenmesi kararı anayasal anlamda ‘’seçimlerin yenilenmesi’’ kararı değildir.
Öte yandan, TBMM Başkanı Şentop ve başka bazı AKP’lilerin iddia ettikleri gibi, Tayyip Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanlığına aday olmasının, aslında onun bu göreve üçüncü defa talip olduğu anlamına gelmediğini, aksine bunun -ilki 2018’de olmak üzere- ikinci defa cumhurbaşkanlığına aday olmak demek olduğunu ileri sürmek te anayasal temelden yoksundur.
Bunu iddia edenler, sanki Anayasa’nın ‘’bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir’’ diyen 101. maddesinin 2. fıkrası 2017 Anayasa değişikliğinden sonra hükümsüz hale gelmişmiş gibi akıl yürütmektedirler. Bu değişiklikten sonra cumhurbaşkanının artık aynı cumhurbaşkanı olmadığını söyleyenlere de sormak gerekir: Anayasa ‘’cumhurbaşkanı’’nın yerine başka bir makam veya mevki ihdas etti de biz mi bilmiyoruz? Anayasanın 101/2 hükmü halen yürürlükte olduğuna göre, o hükümde yer alan cumhurbaşkanlığı süresiyle ilgili kısıtlama görevdeki cumhurbaşkanıyla ilgili değilse kiminle ilgilidir?
Bu tür saçma iddialarda bulunanlar Anayasa içinde ikinci bir anayasa varmış gibi düşünmektedirler, oysa Anayasa 2017 değişikliklerine rağmen halâ aynı anayasadır ve 101. maddesi de halâ yürürlüktedir. Kaldı ki, 2017 yılındaki kapsamlı anayasa değişikliklerini dizayn edenler isteselerdi 101. maddeyi de değiştirebilir veya görevdeki cumhurbaşkanının durumuyla ilgili bir geçici madde sevk edebilirlerdi.
Evet söz konusu anayasa revizyonu cumhurbaşkanını çeşitli yetkilerle güçlendirmiş, ama seçilme yöntemini ve görev süresini değiştirmemiştir. Bu anayasa revizyonu cumhurbaşkanının statüsünü tamamen değiştirmiş olsaydı, onaylandığı tarihte görevde olan cumhurbaşkanının da görevde kalmasına da izin verilmez, aksine görevine son verilir ve hemen yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesi için geçici hüküm konurdu.
Görülüyor ki, anayasal-hukukî durum son derece açıktır: AKP-MHP cenahının Tayyip Erdoğan’ı yeniden (üçüncü defa) cumhurbaşkanı seçtirmek amaçlı bu planı tümüyle Anayasaya aykırıdır. Bu durumda halâ üzerinde düşünmemiz gereken temel önemde bazı meseleler veya cevaplanması gereken temel önemde bazı sorular var:
(1) Görevdeki Cumhurbaşkanı halihazırda -yürütme, yasama ve yargısıyla- bütün devlet sistemini kontrolü altında bulundurduğu ve görünüşe göre muhalefet te bu meselede inisiyatif almaktan kaçındığı için, Anayasaya aykırı olan bu planın yürürlüğe konmasını engellemek maalesef fiilen imkânsız görünmektedir. Türkiye toplumu bu çaresizliğe mahkûm mudur ve bu mahkûmiyeti hak etmekte midir?…
(2) Muhalefetin bu konuda pasif kalması, muhtemelen, AKP ve Erdoğan’ın bu seçimlerde iktidardan düşeceğini ummasından ileri gelmektedir. Oysa, bu iyimser beklentiyle de olsa Anayasanın açıkça ihlâl edilmesine sessiz kalmanın isabeti bir yana, ya muhalefetin hesabı tutmaz da Tayyip Erdoğan Anayasaya aykırı olarak üçüncü defa cumhurbaşkanı seçilirse muhalefet o zaman ne yapmayı düşünmektedir?…
(3) Benzer bir soru seçimlerin AKP-MHP ittifakının sonunu getirmesi durumu için de geçerlidir: Muhalefetin bu hukuksuzlukların hesabını sormak için bir planı var mıdır, yoksa iktidardan düşmelerini onlar için yeterli bir müeyyide olarak mı görmektedir?… (Diyalog, 22 Ocak 2023)