Malum, ‘’hakikat-sonrası’’, ‘’hakikatin ölümü’’ vb. deyimlerin ima ettiği fenomen neredeyse bütün dünyada son birkaç yılın entelektüel-politik gündeminin baş sıralarında yer alıyor.  Bu ve benzeri terimlerle, olgulara dayanan objektif -veya en azından objektif olmayı amaçlayan- bilgi arayışının yerini sübjektif inanç ve görüşlerin alması ifade edilmektedir. Başka bir deyişle, hakikati daha az önemseyen ve akıldan çok duygulara güvenilen bir çağda yaşıyor gibiyiz. Mesele şu ki, bunun geçici bir sapma mı olduğu, yoksa geleceğin baskın eğilimini mi teşkil edeceği şimdilik belirsizdir.

Siyaset söz konusu olduğunda devreye, sübjektif inanç ve kanaatlerin de ötesinde, çoğu zaman doğrudan doğruya bilinçli dezenformasyon ve yanlış veya yalan yayma da girmektedir. Günümüzde hakikat en çok da siyasette değerden düşmüş, özellikle de populist siyaset hakikatin neredeyse büsbütün ölümü anlamına gelir olmuştur. Populizmle hakikat-sonrası zihniyetin hayırhah olmayan amaçlarla bir araya gelmesinin ibretâmiz örneklerine en belirgin olarak maalesef ülkemizde rastlıyoruz. Nitekim, iktidar partisinin, çoğu malzemesi yanlış ve yalan bilgi olan veya olguların çarpıtılmasına dayanan geniş ve güçlü propaganda ağı kendi yönetim kademelerini olduğu kadar taraftarlarını da gerçeklerden kopuk, hayalî bir dünyaya hapsetmiş bulunuyor.

Gerçekten de, en tepeden başlayarak AKP’nin yönetim kademelerinden tam da hakikat-sonrası bir durumu yansıtan söz ve beyanlar hemen hemen her gün mebzul miktarda sadır olmaktadır. Şunlar gibi meselâ: ’’Türkiye lider ülkedir’’, ‘’Türkiye her bakımdan çoğu ülkeyi geride bırakmıştır’’, ‘’Demokrasinin tam uygulandığı az sayıda ülkelerden biriyiz’’, “Türk medyasının daha demokratik, özgürlükçü ve çok sesli bir yapıya kavuşması yönünde önemli ilerlemeler kaydettik”, ‘’Ülkemizde ifade ve basın özgürlüğü bizim iktidarımızda çok daha ileri düzeye çıkmıştır’’, ‘’Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz’’, ‘’Muhalifler yabancı işbirlikçisi, hain veya teröristtir.’’

Siyasî iktidarın hakikat ve doğruluğu değerden düşüren bu stratejisi o kadar başarılı olmuştur ki, bugün Türkiye’de âdeta toplum içinde –kendisine mahsus, objektif karşılığı olmayan, doğruluk referansları ve bilgisel donanımı olan- ikinci bir toplum yaratılmıştır. Bu ‘’toplum içinde(ki) toplum’’ genel toplumun gördüğünden farklı, tamamen propaganda ürünü olan sanal bir Türkiye manzarası görmektedir. Bu, hem her şeyin çok iyi gittiğini –meselâ, Türkiye’nin dünyadaki lider ülkeler arasında yer alan, kalkınmış, müreffeh, âdil ve ‘’ileri demokrasi’’nin nimetlerinden yararlanan bir ülke olduğunu- gösteren tozpembe bir manzaradır; hem de içinde siyasî aktörlerin rollerinin gerçek durumun tam tersini yansıttığı bir manzaradır.

Bu rol algısında, bir yanda ülkenin iyiliği için canla-başla çalışmaktan başka bir şey yapmayan ‘’hayırhah’’ iktidar var, karşısında ise onu engellemek için gerektiğinde dış düşmanlarla da işbirliği yapan ‘’bedhah’’ bir muhalefet ve muhalefetin ‘’dümen suyunda’’ giden her kesimden ‘’halk düşmanı’’ elitler var. Bu algı sadece yukarıdan aşağıya işleyen tek taraflı parti-devlet propagandasının etkinliğinin bir sonucu değildir. Evet, bu propagandanın sıradan insanın dünya, hayat ve siyaset hakkındaki yetersiz bilgi düzeyini istismar etmekteki ve propagandasının dilini kendi tabanında (da) revaçta olan ‘’kahve muhabbeti’’ üslûbuna intibak ettirmekteki başarısını takdir etmek gerekiyor! Yine de, bu sonuç aynı zamanda Türkiye toplumunda komplocu bir sosa bezendiğinde her türlü gerçek dışı hikâyeyi satın almaya hazır olan zihniyetin yaygın olmasının da eseridir.

Kamu siyasetinin hemen hemen her alanındaki bariz başarısızlığına ve ayrıca bir yandan yargının işleyişindeki haksızlık ve hukuksuzlukları, öbür yandan kamu kaynaklarının yağmalanmasını standart uygulama haline getirmiş olmasına rağmen, AKP iktidarının toplumdaki desteğini önemli ölçüde korumakta olmasını şaşırtıcı bulanlar var. Ben hiç şaşırmıyorum. Yeter ki Reis öyle istesin, alelâde taşın değerli maden olduğuna inanmaya ve ‘’dün ak dediğine bugün kara demeye’’ hazır milyonlarca taraftarınız olsa, siz de hep iktidarda kalırdınız! (Diyalog, 17 Ocak 2021)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir