Genel iyi, kısaca, bir toplumun ortak iyiliği demektir. Toplumun ortak iyi(liği) ise onun bütün üyelerinin paylaştığı çıkarlar veya yararları ifade eder. Bir kişinin, ailenin, zümrenin, sınıfın veya bir azınlığın çıkarının toplumun ortak iyiliği demek olmadığını anlamak kolaydır. Ama asıl önemlisi, toplumun çoğunluğunu oluşturan grubun yararına olan şeyin toplumun genel iyiliği ile aynı şey olmadığını anlamaktır.
Genel yararın kavramlaştırılması disiplinlere göre farklılık gösterir. Meselâ iktisat ve maliye dilinde, tipik örneği ulusal savunma hizmeti olmak üzere, genelin iyiliğine olan mal ve hizmetler ‘’kamu malı’’ (public good) terimiyle ifade edilir. Bilindiği gibi, özel mal veya hizmetlerden ancak bedelini ödeyen(ler) yararlanabilir ve bedelini ödemeyenlerin bunlardan yararlanması engellenebilir. Buna karşılık, ‘’kamu malı’’ toplumun bütün üyelerinin eşit olarak yararlanmasına açık olan mal veya hizmetlerdir.
Kanaatimce, ‘’genel iyi’’nin en iyi ve özlü tanımlarından birini 20. yüzyılın önde gelen iktisatçı ve sosyal teorisyenlerinden biri olan Friederich Hayek yapmıştır. Hayek’e göre, ‘’özgür bir toplum, ortak bir amaçlar hiyerarşisi bulunmayan çoğulcu bir toplumdur’’. Özgür bir toplumda genel iyi ise, ‘’çok sayıda bilinmeyen farklı amaçların izlenmesini kolaylaştırmaktan ibarettir.” (Sosyal Adalet Serabı, Çev. M. Erdoğan, Ankara: İş Bankası Yayını, 2012, s. 353, 220) Gerçekten de, çoğulculuğun toplumların bir özelliği olduğu ve kendi iyi hayat anlayışını gerçekleştirmenin herkes için bir hak olduğu gerçekleri karşısında, siyasal toplumun temel yapısını bu hakkın gerçekleşmesini kolaylaştıracak şekilde kurmak en temel kamusal işlev olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu tanımı Hayek’in genel sosyal felsefesi bağlamında biraz açıklamak yararlı olabilir. İlk olarak ‘’farklı amaçlar’’ ifadesini ele alalım: Hayek’e göre, özgür toplum çoğulcu bir toplumdur. Çoğulcu toplumda ilgi ve çıkarları, dünya görüşleri, bilgisel donanımları, tercihleri ve hayat tarzları farklı farklı olan çok sayıda birey ve grup vardır. Toplum tek bir üstün amacı veya amaçlar hiyeraşisini gerçekleştirmek üzere merkezî bir irade tarafından tasarlanmış değildir. Dolayısıyla, toplumun özgürlüğü onun üyelerine yukarıdan ortak bir (pozitif) amaç dayatılmasıyla bağdaşmaz, aksine herkesin kendi amacını gerçekleştirmekte özgür olmasını gerektirir.
Böylece, toplumun iyiliği herkesin kendi farklı amacını barışçı bir şekilde gerçekleştirmesini mümkün kılacak bir düzenin veya temel yapının tesisini gerektirir. Bunun tersi, yani devletin herkesin uyması gereken ortak pozitif amaçlar belirleyip bireylerin hayatlarını buna uygun olarak yaşamalarını kamu gücü aracılığıyla garanti etmeye çalışması totaliterliğe giden yoldur. Esasen, toplum denen formasyon bir örgüt (organizasyon) değil, ademi merkezî ve gevşek bir ilişkiler ağıdır. Toplumu ortak bir amaç etrafında sıkı sıkıya kenetlenmiş insanların oluşturduğu bütünleşik ve türdeş bir yapı olarak görmek modernliğe özgü tehlikeli bir yanılgıdır.
Hayek’in genel iyi tanımının ikinci anahtar kavramı ise ‘’bilinmeyen amaçlar’’dır. Özgür bir toplumun temel yapısının bireylerin farklı amaçlarına hizmet edebilmesi ancak bireylerin izleyecekleri amaçların somut olarak ne olduklarını bilmeyen ve bilmesi de gerekmeyen genel, soyut ve gayrışahsî kurallara dayanan bir düzenin varlığıyla mümkündür. Bununla tutarlı olarak, kuralların her farklı (barışçı) amaca hizmet etmeye uygun olması gerekir, onların uygulanacağı kişilerin kimliklerinin ve amaçlarının ne olduğu bu soyut düzen için önemli değildir. Başka bir anlatımla, özgür bir topluma hâkim olması gereken ‘’âdil davranış kuralları’’ bilinen, muayyen kişileri değil, kim oldukları bilinmeyen anonim kişileri muhatap almalıdır.
Görüldüğü gibi, Hayek’in ‘’genel iyi’’ anlayışı esas olarak negatiftir. Yani bu anlayış bireylere ne yapmaları gerektiğini buyurmaz, onların kendi amaçlarını gerçekleştirmelerini kolaylaştırmayı amaçlar. Bunun devlete çok geniş bir rol tanımadığı açıksa da, bu anlayışta devletin görev alanı ilk bakışta sanılabileceği kadar dar da değildir. Nitekim, bu negatif genel iyi anlayışı en başta birey haklarının korunmasını ve hukukun üstünlüğünü garanti eden kurumsal mekanizmaları zorunlu kılar. Ayrıca, bu perspektif esas itibariyle ‘’koruyucu’’ olmakla beraber, pozitif veya tedarikçi devlet anlayışını da büsbütün dışlamaz. Bunun bir yönünü, piyasa şartlarında kendi kusuru olmaksızın geçimlerini kazanamayanların pozitif olarak desteklenmesi oluşturur. Yine de Hayek’in genelleştirilmiş bir yeniden-dağıtımcılığı onaylamadığını belirtmek gerekir.
(Diyalog, 30 Haziran 2019)