Geçen yazıda ‘’Devletsiz Hukuk’’ yaklaşımının biri hukukçu diğeri iktisatçı olan yaşayan iki temsilcisinin -John Hasnas ve Bruce Benson’ın- görüşlerine göz atmıştım. Bugün ise devletsiz hukuk öğretisinin hayatta olmayan öncü temsilcisinin, yani İtalyan düşünür Bruno Leoni’nin (1913-1967) bu konudaki görüşlerini kısaca gözden geçirmek istiyorum. (Kısmetse başka bir yazıda da Friedrich A. Hayek’in aynı konuya ilişkin teorisini ele almayı düşünüyorum.)
Önce şunu belirteyim: ‘’Devletsiz Hukuk’’ teriminin çağrıştırdığının aksine, Bruno Leoni siyasî görüşü itibariyle anarşist bir düşünür değildir. Başka bir ifadeyle, Leoni devletin meşruluğunu reddetmez. Ama onun başta ‘’hukuk’’ olmak üzere toplumsal fenomeni kavrayışı, izleyen anlatımdan sonra daha iyi anlaşılacağını umduğum üzere, Hayek’inki gibi, ‘’anarşist’’ olarak nitelenebilir. Her iki düşünürün de ‘’devletsiz hukuk’’ anlayışının merkezinde ‘’kendiliğinden düzen’’ paradigması yatmaktadır.
Bruno Leoni hukukun oluşumu ve mahiyeti hakkındaki teorisini ilk defa 1957 yılında bir seri konferansta ortaya koymuş ve bilâhare bu metinleri Freedom and The Law (1961) adlı kitabında bir araya getirmiştir. (Bu kitap tarafımdan Türkçeye çevrilerek 2020 yılında Özgürlük ve Hukuk adıyla yayımlanmıştır)
Leoni‘nin hukukun yapımı veya daha doğrusu oluşumu hakkındaki görüşü, yasama veya yasa-koyma (legislation) ile evrimci yoldan kural oluşumu arasındaki temel bir ayrıma dayanmaktadır. Onun da vurguladığı gibi, evrimsel hukuk oluşumu modern yasama faaliyetinden çok daha eskidir. Bruno Leoni yargıç-yapımı hukukla serbest piyasanın kendiliğinden düzeni arasında benzerlik kurmuştur; hatta ‘’piyasa ekonomisi ile içtihadî hukuk veya ’hukukçuların hukuku’ arasında benzerlikten daha fazlası vardır.’’ Modern dönemden önce hukuk esas itibariyle siyasî iradenin eseri olmayıp, kendi kendini düzenleyen ve kendi kendine yeten bir düzen oluşturuyordu. Bu hukuk hukukçular ve mahkemeler tarafından emsale dayanarak ve tedrici bir şekilde geliştirilmişti. Başka bir deyişle, hukuk ‘’yapılan’’ değil de ‘’keşfedilen’’ bir şeydi.
Bruno Leoni’nin hukukun evrimci ve adem-i merkezî bir şekilde kendiliğinden bir düzen olarak ortaya çıkmasındaki paradigmatik örneği klasik Roma özel hukuku ve İngiliz common law sistemidir. Leoni kendi hukuk anlayışını daha çok Romalı hukuk danışmanlarının ve yargıçlarının bu hukukun oluşumundaki rolü hakkındaki yorumuyla temellendirir. Hukukçular tarafından meydana getirilen geleneksel Roma hukuku, Todd Zywicki’nin anlatımıyla, özel bireyler arasındaki ihtilâfların çözümü üzerinde odaklaşan bir kendiliğinden düzen süreciydi. Bu süreç hukukun ne olması gerektiğine ilişkin farklı yargıçlar arasındaki süregelen bir diyalog olarak görülebilirdi.
Bruno Leoni Romalı hukukçuyu bir tür bilim insanı olarak ta nitelemiştir; araştırma konularını yurttaşların incelemesi için kendisine sundukları olaylara getireceği çözümlerin oluşturduğu bir bilim insanı. Böylece Roma özel hukuku yapılması değil de tamamlanması veya keşfedilmesi gereken bir şeydi; onu kimse yapmamıştı ve kimse de kendi iradesiyle değiştiremezdi.
Günümüz özel hukukunun da temelini oluşturan ve modern hukukun temel kurum, kavram ve prensiplerini üretmiş olan Roma hukuku siyasî irade tarafından yasa koymak yoluyla oluşturulmuş değildi. Bu hukuka ilişkin temel malzeme 6. Yüzyılda Doğu Roma İmparatoru Justinian tarafından Corpus Juris Civilis adı altında sadece derlenmişti. Kıta Avrupa’sında 19. yüzyıl başlarında ortaya çıkan kodifikasyon hareketi de başlangıçta yüzyıllar içinde mahkemeler tarafından geliştirilmiş olan hukuku yazıya geçirmek ve böylece ona belirlilik kazandırmak amacı güdüyordu. Ancak bu hareket zamanla mevcudu tespit ve kayda geçirme amacından saparak siyasî irade eliyle rasyonel yasa üretimine, başka bir deyişle hukukun merkezî planlamanın konusu haline gelmesine yol açtı.
Hukuk üretiminin böylece devletin merkezî bir işlevi haline gelmesiyle birlikte yasama faaliyeti önem kazanmaya başladı. Bu da demokratik yasama organlarını kontrol eden siyasî çoğunluklar tarafından hukukun kötüye kullanılmasının ve bu arada çoğunlukların azınlıklara bir tür dayatmasına dönüşmesinin yolunu açtı. Bu kötüye kullanmanın başka bir nedeni de günümüzün yanlış bir çoğulculuk anlayışına dayanan çıkar-grubu demokrasisidir. Sonuçta yasama işlevi belli bir anda yasa-koyucuların çoğunu kendi taraflarına çekecek kadar şanslı veya yetenekli olan birey ve grupların iradesinin ifadesi haline gelmiştir.
Leoni yasama ürünü olan merkeziyetçi hukukun özgür bir toplum idealiyle bağdaşmadığı üzerinde özellikle durmuştur. Bu hukuk sadece çoğunluğun önceliklerine ve grup çıkarlarına dayanan bir dayatma olarak gerçekleştiği için değil, aynı zamanda kişilere gerçek bir öngülebilirlik sağlamadığı için de bireysel özgürlükle gerilim içindedir. Gerek çoğunluğun beklenti veya öncelikleri gerekse yasamayı etkileyen grupların çıkarları değiştikçe, ister istemez yasalar da kısa aralıklarla değişir. Bu da yasaların her an değişebileceği endişesi içindeki yurttaşları geleceğe dönük olarak plan yapamaz hale getirir.
Böylece, devletçi hukukun yazılı ve önceden ilân edilmiş olmasının sağladığı kesinlik yeterli bir garanti değildir, çünkü kısa-dönemlidir. Leoni’ye göre, evet, vazedilmiş yazılı yasalar yürürlükte oldukları sürece kabaca kesin ve bilinebilirdirler ama bu sistemde insanlar bugün yürürlükte olan yasaların yarın yürürlükte olacağından hiçbir zaman emin olamazlar. Oysa common law gibi evrimci biçimde kendiliğinden oluşmuş olan adem-i merkeziyetçi hukuk sistemleri bireylere uzun-dönemli kesinlik sağlar ve dolayısıyla özgür bir toplumla daha iyi bağdaşırlar.
Bruno Leoni ayrıca son derece yaratıcı bir sezgiyle, merkezî planlamacılıkla ilgili temel epistemolojik sorunu siyasî olarak üretilen hukukla ilgili olarak ta gündeme getirmiştir: merkezî yasa-koyucular hukuku toptan bir şekilde düzenlemeye imkân verecek, milyonlarca bireylerin özel şartlarıyla ilgili somut durum ve ilişkilerin kapsayıcı bilgisine sahip değildirler. Başka bir deyişle, ‘’yasama üstünde odaklaşan bir hukuk sistemi bütün ilgili kararların, genel durum hakkındaki bilgileri ve insanların isteklerine saygıları kaçınılmaz olarak sınırlı olan bir avuç direktör tarafından alındığı merkezî bir ekonomiye benzer. / (Oysa) insanların gerçek işlemleri, anlaşmaları, tutumları, duyguları ve kanaatleri söz konusu olduğunda, gerek yasa-koyucuların gerekse merkezî bir ekonominin direktörlerinin, etraflarında olup bitenlerin yüzde 99’u hakkında bilgisiz olan sizin benim gibi bireylerden ibaret oldukları’’ açık bir gerçektir.’’
Bruno Leoni’nin ana hatlarını özetlediğim hukuk öğretisi klasik liberal ve liberteryen çevrelerde o kadar etkili olmuştur ki, iktisat alanı dışında da kendi ayrı teorisi olan F. A. Hayek’in hukukun niteliği hakkındaki görüşlerini revize etmesine yol açmıştır. Böylece Hayek kendi iktisadî ve sosyal teorisinin merkezinde yer alan, ama o zamana kadar hukuka uygulamadığı evrimci yaklaşımı ve ‘’kendiliğinden düzen’’ paradigmasını 1960’lardan itibaren hukuka da uygulamaya başlamıştır. (Diyalog, 23 Haziran 2024)