Türkiye eskiden beri öyleydi de, son yıllarda iyice tuhaf bir ülke haline geldi. Ama bu öyle zararsız bir tuhaflık filan da değil, bayağı can yakıcı sonuçları var bunun. İşte Türkiye’nin bu can yakıcı tuhaflıklarından biri siyasetle ilgili: Türkiye demokrasi olmak iddiasından bir türlü vaz geçmiyor, ama öte yandan bu iddianın gereklerini yerine getirmekten de ‘’vebadan kaçar gibi’’ kaçıyor.
Malum, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin teminat altında olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz. Ama gelin görün ki, demokrasi olmak iddiasındaki Türkiye’nin her iki temel özgürlükle ilgili olarak da çok kötü bir sicili var. Özellikle son yıllarda, yani AKP’nin ‘’devr-i iktidarı’’nda, bu sicil o kadar kabarık hale gelmiş ki, bir T.C. vatandaşı olarak insanın yüzü kızarıyor. İfade özgürlüğünün özel bir türü olan akademik özgürlüğün durumu ise daha da vahim. Oysa, akademik özgürlük aynı zamanda gelişmenin ve medeniyetin de zorunlu bir şartıdır.
Hatırlayalım, 2016 yazında ‘’olağanüstü hal’’ bahane edilerek binlerce akademisyen sırf devletin ve hükûmetin onaylamadığı düşünceleri yüzünden listeler halinde üniversitelerinden atıldı. Bugün gelinen noktada, siyasî iktidarla her konuda değil kısmen dahi mutabık olmayan, hatta hukuk-dışı olanları dâhil hükûmetin icraatını coşkuyla desteklemeyen hiçbir akademisyenin Türkiye üniversitelerinde çalışma şansı maalesef kalmamıştır. Eğer, ‘’kokmaz-bulaşmazlar’’ı bir yana bırakırsak, üniversite kadrolarında halâ tek tük böyle kişiler varsa, bunlar ya bir şekilde gözlerden kaçmış oldukları için halâ oradadırlar ya da görüntüyü kurtarmak için kendilerine katlanılmaktadır.
En son, iktidar yandaşlarını eleştiren bir sosyal medya paylaşımı yüzünden Türk-Alman Üniversitesi öğretim üyesi, Hacettepe Üniversitesi’nden mesai arkadaşım Prof. Dr. M. Murat Erdoğan hakkında da soruşturma başlatıldı. Bu girişim sadece Prof. Erdoğan’ın ifade özgürlüğüne değil, aynı zamanda onun akademik özgürlüğene de yönelik bir saldırıdır.
Biliyorum, sahici mahkemelerin ne dediği umurlarında değil, ama yine de bu vesileyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bu konuya ilişkin içtihadını Türkiye’nin bugünkü muktedirlerine kısaca hatırlatmak istiyorum. AİHM’nin ifade özgürlüğüyle ilgili her davada tekrarladığı klasikleşmiş formülü şöyledir: ‘’Mahkeme ifade hürriyetinin demokratik bir toplumun temel bir esası olduğunu ve onun gelişmesinin ve her bir bireyin kendini-gerçekleştirmesinin temel şartlarından birini oluşturduğunu yeniden vurgular. [Sözleşme’nin 10. maddesinin] ikinci fıkrasına tâbi olarak, ifade özgürlüğü sadece müspet karşılanan veya incitici görülmeyen yahut kayıtsız kalınan ‘bilgi’ veya ‘fikirler’ için değil, fakat aynı zamanda rencide eden, sarsan veya rahatsız eden bilgi veya fikirler için de geçerlidir. Bunlar ,[Sözleşme’de işaret edilen] ‘demokratik bir toplum’un temellerinden olan çoğulculuk, hoşgörü ve geniş-görüşlülüğün gerekleridir.’’
İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca, başta devlet ve siyaset adamları olmak üzere kamusal kişilere bu konumları dolayısıyla yöneltilen eleştiri ve muhalefet niteliğindeki ifadelerin sıradan kişilere yönelik olanlara nispetle daha geniş korumadan yararlanacağını da muhtelif kararlarında belirtmiştir. Tersinden söylemek gerekirse, eleştiri ve muhalefete maruz kalan kamusal kişi ve makamlar sıradan vatandaşlardan daha az korumayı hak ederler.
Murat Erdoğan’ın söz konusu değerlendirmeleri doğrudan doğruya hükûmeti hedef almamışsa da, öyle olsa bile herhangi bir yurttaşın hükûmet yetkililerine yönelik eleştirisi ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Bu sözler aynı zamanda akademik özgürlük kapsamında da hukuken korunurlar.
Yine Mahkeme’ye göre, akademik özgürlük bilim insanlarının sadece ‘’araştırma ve öğretime ilişkin ifade ve eylem özgürlüğünü, bilgi yayma özgürlüğünü ve kısıtlama olmaksızın araştırma yapma ve bilgi ve hakikati yayma özgürlüğünü güvence altına’’ almaz. Akademik özgürlük aynı zamanda ‘’akademisyenlerin kendi araştırma, meslekî uzmanlık ve yeterlik alanlarındaki görüş ve kanaatlerini, bunlar tartışmalı olsalar veya rağbet görmeseler bile, serbestçe ifade etme özgürlüğünü de kapsar. Bu özgürlük belirli bir siyasî sistem içindeki kamusal kurumların işleyişinin incelenmesini ve onların eleştirisini içerebilir.’’ (Mustafa Erdoğan ve Diğerleri v. Turkey, 27.05.2014 tarihli karar, 40. paragraf)
Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Prof. Dr. M. Murat Erdoğan’ın hükûmetin gidişatına yönelik sözleri sıradan eleştiriler değil, ‘’kamusal kurumların işleyişinin incelenmesi’’ne ilişkin uzmanlık bilgisine dayalı değerlendirmelerdir. Bu görüş ve kanaatler iktidarı destekleyenlerce ‘’tartışmalı’’ sayılsalar veya ‘’rağbet görmeseler bile’’ ifade özgürlüğünün kapsamı içinde oldukları şüphesizdir.
(Diyalog, 10 Mayıs 2021)