Türkiye gibi, ‘’Adalet mülkün temelidir’’ sözünü herkes diline pelesenk ettiği halde, özel ve kamusal hayatlarında adaletten bu kadar uzaklaşmış olan başka bir toplum az bulunur. Evet, bugünkü Türkiye, bırakınız kurum ve uygulamalarında adaleti hayata geçirmeyi, onu temel bir değer ve ideal olmaktan bile çıkarmış, adaleti adeta ‘’defterden silmiş’’ durumdadır.

Elbette Türkiye hiçbir zaman adaleti tam olarak ‘’mülkün temeli’’ yapan bir devlet sistemine, kurumlara ve yönetim kadrosuna sahip olmadı. Bunun en başta gelen nedeni, öteden beri Türk devlet seçkinlerinin siyaset ve idaredeki ana kılavuzlarının ‘’hikmeti hükûmet’’ (raison d’état) olmasıdır. Malum, devletin varlık ve devamını (‘’Devletin bekâsı’’nı) her ne pahasına olursa olsun garanti etmeyi ana gaye edinen bir siyasî felsefe olarak ‘’hikmet-i hükûmet’’in adalet diye bir derdi olamazdı. Başka bir deyişle, Osmanlı’nın ‘’adalet döngüsü’’nde olduğu gibi, Türkiye’de adalete olsa olsa devletin bekâsını sağlama amacının bir aracı olarak ve bu amacın izin verdiği ölçüde yer verilir.  

Cumhuriyet Türkiye’si de Tanzimat bürokrasisinden kalma ‘’hikmet-i hükûmet’’çi devlet ve siyaset anlayışını İttihat-Terakki’den tevarüs ettiği milliyetçilik, ilerlemecilik ve korporatizmle birlikte yeniden yoğurarak Kemalizm adı altında resmî ideoloji olarak devam ettirmiştir. Ama bugün görünüşte resmî ideolojiye mesafeli olan bir siyasî kadro aynı anlayışı sahiplenmiş, hatta onun en şedid ve tavizsiz uygulayıcısı olmuştur. Evet, Türkiye’yi diğer temel siyasî değerler yanında adaletten de fersah fersah uzaklaştıran ‘’devletin bekâsı’’ kaygısının bir süredir AKP ve Reisi tarafından sahiplenilmiş olması birçoğumuza şaşırtıcı gelebilir. 

Oysa, bana göre, en azından şu iki nedenden dolayı buna şaşırmamamız gerekiyor. İlk olarak, AKP’nin Reisi ‘’İslamcılık’’ görünümü altında aslında ideolojik olarak tipik bir sağcı olduğu için, devletçilik ve milliyetçilikte, bu arada devletin bekâsı meselesinde Kemalistlerle anlaşabilmesinden daha tabiî bir şey yoktur. İkinci olarak, devletçi-Kemalist seçkinlerle Tayyip Erdoğan’ı buluşturan ana etkenin, her ikisinin de Gülen Cemaatiyle olan ‘’iktidar problemi’’ olduğunu hatırlamamız gerekiyor.  

Başka bir deyişle, Kemalistlerin 80’lerden beri Devlete yönelik ciddî bir tehdit –zamanla ‘’düşman’’- olarak gördükleri Gülen Cemaati 2013 sonlarından itibaren Tayyip Erdoğan tarafından da kendi iktidarına bir tehdit olarak algılanmaya başlamıştır. Cemaatin ‘’FETÖ’’ olarak kodlanan bir terör örgütü ‘’mertebesine yükseltilmesi’’nin arkasında bu ikili gerçek yatmaktadır. (Burada devlet seçkinleri ile Erdoğan ve partisinin meseleye nasıl baktığını anlatmaya çalışıyorum, Cemaati tezkiye etmeye değil. Cemaatin ‘’günahları’’ ayrı bir bahistir.)

Kısacası, Türkiye’de devlet cihazının, ‘’tek-partili Cumhuriyet’’ dönemi hariç tutulursa, adaletten ve ‘’haktan-hukuktan’’ bu derece sapmasının ve carî zulüm siyasetinin ‘’umur-u âdiye’’ haline gelmesinin nedeni, tehdit algısının işaret ettiğim iki katlı özelliğidir. Yani bu sefer tehdit sadece ‘’Devletin varlık ve güvenliği’’ne değil, aynı zamanda Reisin kişisel iktidarına da yönelmiş görünmektedir.

Ve bu meselede daha tecrübeli olan devlet seçkinlerinden farklı olarak, Reisin bu kabil tehditlere soğukkanlı biçimde ve daha ‘’rafine’’ yöntemlerle mukabele edecek bir anlayıştan yoksun olması son yıllarda adaletten sapmanın yoğunluk ve şiddetinin tahminlerin ötesine geçmesine neden olmuştur. Sahip olduğu kişiselci iktidar anlayışı ve kamu işlerini kişisel bir mesele veya zaman zaman aile meselesi olarak görme eğilimi yüzünden, tehdit olarak algıladığı kişi ve olaylara Reis’in tepkisi sert olmakta, şeklen de olsa kural ve usullere uyma hassasiyeti gösterememektedir.

Fakat adalet söz konusu olduğunda bizim sorunumuz sadece Türkiye’nin devlet geleneği ve Kemalizm değildir. Türkiye’de ‘’adaletin mülkün temeli’’ olmasını aslında halk ta istememektedir. Bu toplumun büyük bir kesiminin devletin ve AKP’nin baskı rotasına ne kadar da kolay ayak uydurduğuna dikkat ediniz. Halkın çoğunluğunun istediği ‘’mülkün temeli’’nin adalet değil, kendileri lehine işleyen bir rant paylaşımı mekanizmasıdır.

AKP iktidarının akıl almaz boyutlardaki haksız-hukuksuz uygulamaları ve ‘’oldu-bitti’’leri karşısında sessiz kalan, başkalarının mağduriyetini görmezden gelen, hatta bu tür mağduriyetleri kendilerine ‘’nimet’’ bilen ne kadar da çok insanımız varmış bizim!

Asıl trajik olan, bugünkü yönetimin zulmünden şikâyet eder görünen muhaliflerin de çoğunun, yarın bir gün taraftarı oldukları parti veya partiler iktidara gelip te kendi karşıtlarına aynısını yapmaları durumunda buna ses çıkarmayacak, hatta bunu destekleyecek olmalarıdır!  (Diyalog, 30 Ocak 2022)

Bu Makaleyi Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir