Bilindiği gibi, ABD 11 Eylül saldırılarından sorumlu tuttuğu El-Kaide lideri Usame bin Ladin’i koruyan Taliban rejimini devirmek amacıyla 20 yıl önce Afganistan’da askerî operasyonlara başladı ve Taliban rejiminin yıkılmasından sonra da yeni hükümeti Taliban’a karşı desteklemek üzere bu ülkede askerî kuvvet bulundurmaya devam etti. Yine bilindiği gibi, ABD birliklerinin Afganistan’dan çekilmesi konusu son yıllarda ABD dış politikasının ana gündem maddeleri arasında yer almaktadır. Başkan Biden en son açıklamasında daha önce zaten başlamış olan Afganistan’dan askerî olarak çekilme işinin 31 Ağustos’ta tamamlanacağını belirtti.
Bu durum, ABD’nin Afganistan’dan askerî olarak çekilmesinin yaratacağı düşünülen güvenlik boşluğunu doldurma konusunu da Amerikan siyasetinin yeni gündemi haline getirdi. ABD yönetimi bu konuda Türkiye’den destek sağlama arayışı içine girdi ve geçen ay Başkan Biden ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında, ABD birliklerinin Afganistan’dan çekilmesinden sonra Kabil Uluslararası Havaalanını koruma işini Türkiye’nin üstlenmesi üstünde mutabakata varıldı.
Böylece, Türkiye Kâbil Havaalanının güvenliğini sağlamak üzere Afganistan’a yeniden askerî kuvvet gönderecek. Malum, Afganistan’da görev yapan Uluslararası Güvenlik Yardımı Gücü’nde (ISAF) de Türkiye’nin iki bine yakın askeri bulunuyordu. Ancak bu seferki durum eskisinden farklı. Şimdiye kadar Türkiye orada muharip güç olarak bulunmuyor, daha ziyade sivil destek hizmetleri yerine getiriyordu. Şimdi ise durum değişecek gibi. Çünkü, Afganistan’daki son durum Türkiye’yi ister istemez sıcak çatışmanın içine sürükleyecek gibi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu inisiyatifi, beklenebileceği gibi, muhalefet çevrelerinde tepki yarattı. Meselâ, 15 Haziran tarihli gazetelerde yer alan bir habere göre, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “Kabil’de Mehmetçik Taliban ile baş başa bırakılmamalı. Taliban, ‘NATO ülkelerini istemiyoruz’ diye rest çekmiş durumda. Amerika’nın çekildiği yerde biz Amerika’nın jandarmalığını yapmamalıyız” demiş.
Kılıçdaroğlu haklı. Nitekim, Afganistan’ın önemli bir kısmında askerî olarak halâ Taliban hâkim durumda ve yönetimi yeniden ele geçirme hedefinden de vaz geçmiş değil. Buna bağlı olarak, ‘’bütün yabancı güçlerin’’ ülkeden çekilmesi gerektiği konusunda da ısrarlı. Bu demektir ki, Afganistan halâ bir savaş alanı. Biden bile, bir yandan kuvvetlerini Afganistan’dan çekerken, öbür yandan “Afganistan’da bütün ülkeyi kontrol eden tek bir hükümetin olma olasılığı çok düşük” diyor.
Gerçekten de son günlerde Taliban saldırıları zaten yoğunlaşmış durumda. Son haberler Taliban saldırılarının arttığı ve hükümetin güvenlik güçleri ile Taliban arasındaki çatışmaların şiddetlendiği yönünde. Kremlin adına geçenlerde yapılan bir açıklama da Afganistan’daki durumun gitgide istikrarsızlaştığını teyit ediliyor. Bu arada, Kremlin’in Afganistan’daki durumu dikkatlice takip ettikleri yolundaki açıklaması Türkiye’nin de alması gereken bir mesaj içeriyor olsa gerek. .
Taliban’ın ülkenin tamamı üzerindeki kontrol iddiasına Türkiye hatırına Kabil Havaalanı için bir istisna yapması da herhalde beklenemez. Onun için, Bloomberg’in, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı Kabil Uluslararası Havaalanının güvenliğini sağlama önerisini ‘’Ankara için tehlikeli bir teklif’’ olarak nitelemesi boşuna değil.
Peki, Türkiye bu yanlış işe, ‘’Amerika’nın arkasını toplama’’ işine niçin giriyor? Öyle görünüyor ki, esas olarak, devletin ve AKP iktidarının bu işten birçok bakımdan avantajlı çıkılacağına dair hesapları ve beklentileri yüzünden… Türkiye ABD ile bir süredir bozulmuş olan ilişkileri düzeltebilmeyi ve ayrıca ülkeye yabancı sermaye çekebilmeyi umuyor olmalı. Bloomberg’in ifadesiyle, Türkiye ‘‘başka kimsenin istemediği bir işi üstlenmek’’ suretiyle ‘’Washington’la yıllardır süren anlaşmazlıklar nedeniyle gerilen bağları onarma’’yı da hesap ediyor olmalıdır. Stockholm Üniversitesi Türk Araştırmaları Enstitüsü’nden profesör Jenny White’ın da belirttiği gibi, ‘’Türkiye, saldırgan politikaları sebebiyle her köşede dostlarını kaybetti. Finansal piyasalar için iyi bir görüntü vermesi gerekiyor ve ABD ve Avrupa’nın gözüne girmeyi umuyor.’’
Bu arada, AKP liderliğinin, ABD’nin gerek AKP yönetimine yönelik baskıcılık suçlamalarının sona ermesini, gerekse ABD’deki bazı davaların AKP’yi rahatsız etmeyecek şekilde seyretmesini sağlama ihtimalini düşündüğü de tahmin edilebilir. Bir de şu var: Türkiye savaş yeteneğini kaybetmesini önlemek için öteden beri silâhlı kuvvetlerini sürekli ‘’istim üstünde tutmak’’, onu bulduğu her fırsatta küçük ölçekli de olsa sıcak savaş ortamına sokmak itiyadındadır. Malum, ‘’işleyen demir pas tutmaz’’mış.
Kısaca, AKP iktidarı kendi izlediği yanlış politikalarla içine soktuğu bataklıktan kendini ve ülkeyi güya çıkarma hesabı yapıyor. Bu kumarının maliyetini de ülkenin masum gençlerine ve onların ailelerine yıkma derdinde. Ahlâken yanlış olması bir yana, sanırım tutma ihtimali de zayıf olan bir hesap bu. (Diyalog, 11 Temmuz 2021)